7- Sarılma Günü

121K 8.2K 1.1K
                                    

Bugün, hava fazlasıyla kasvetliydi. Kara bulutlar gökyüzünü işgal etmişti ve henüz yağış başlamasa dahi birazdan başlayacağı ortadaydı. Rüzgar, huzursuz bir şekilde klinikten eve kadar olan yolu yürürken aklındaki düşünceler sebebiyle dalgındı.

Yağmurlu havalarda kendini iyi hissetmiyordu. Havanın kapalı olmasının iç bunaltıcılığı bir yana, ona terk edildiği günü hatırlatıyordu. Fırtınalı bir günde yetimhaneye bırakılmıştı. Ve bu yüzden ne zaman yağmur yağsa, ister istemez o günü düşünüyordu.

Hiç ailesi olmamıştı. Varlığını bilmediği bir şeydi. Bir insanın annesinin, babasının olması neye benziyor, bunu bilmiyordu. Sadece bazen... Bu kadar yalnız olmak canını sıkıyordu. Kendini çok fazla dinlemesine neden oluyordu yalnızlığı. Çok fazla düşünmesine. Ama böylesi daha iyiydi. İyi kötü ne yaşarsa kendine kalıyordu. Gücünü de güçsüzlüğünü de Rüzgar'ın kendisinden başka bilen kimse yoktu.

Kulağına dolan gök gürlemesi sesiyle çenesini sıktı ve adımlarını hızlandırdı. Yağmur taneleri tenine damlarken Rüzgar, sadece önüne bakıyordu. Önüne bakarak yürüyor ancak zihnini bulunduğu ana odaklayamıyordu.

Yıllardır merak ettiği sadece bir şey vardı. Neden?

Ailesini merak etmiyordu. Kim olduklarını da. Ama onu neden bıraktıklarını merak ediyordu. Doğduğu ilk gün yetimhaneye bırakılmıştı. Yani bir çocuğa bakamayacakları çok önceden belliydi. Durum böyleyken neden en başında onu dünyaya getirmişlerdi ki?

Bazen hayata hiç başlamamış olmayı diliyordu.

Bunu düşündüğü için kendini kötü hissederek eve geldi. İçerideki sessizlik, dışarıdaki gürültünün buraya dolmasına neden oluyordu sanki. Bu yüzden Rüzgar hemen televizyonu açtı. Üstünü değiştirirken televizyondan yükselen sesi dinliyordu. Elini yüzünü yıkayıp mutfağa geçti. Buzluğu açıp hazır börekleri fırına koydu ve onlar ısınırken çayını demledi.

Gök, bir kez daha gürlediğinde eş zamanlı olarak Rüzgar'ın elindeki telefon da titremişti. Aklını dışarıdaki havadan uzaklaştıracak o titreşime dört kolla sarılarak telefonunun ekranını açtı ve bildirime tıkladı. Yine o numaradan mesaj gelmişti.

Bilinmeyen Numara: Dünya Sarılma Günün kutlu olsun

Bilinmeyen Numara: Seneye bugün sana sarılma hayalim var

Bilinmeyen Numara: Gerçek olur mu?

Birine sarılmak Rüzgar'a o kadar uzak gelen bir şeydi ki bundan ziyade cümledeki başka bir şeye takılırken bulmuştu kendini. Seneye bugün.

Belki takılacağı kadar tuhaf bir cümle değildi ancak şu an en ufak detaya dahi kafa yorarak aklını bir şeylerden uzaklaştırması gerekiyordu.

Rüzgar: Neden seneye bugün böyle bir hayalin var?

Bilinmeyen Numara: Sarılma Günü falan ya hani

Rüzgar: Hayır, neden bu sene için böyle bir hayalin yok?

Yazdıktan sonra cümlesinin umut verici olup olmayacağı tereddüdüne düştü. Eli, mesajı silmeye gideceği anda görüldü olduğunda bekledi. Ona sarılmasını istemiyordu, bir hayal kurmuştu ve bunu seneye bugün için kurmuştu. Bu işte bir bit yeniği vardı, Rüzgar da anlamaya çalışıyordu.

Elindeki telefon titrediğinde tekrardan ekrana odaklandı.

Bilinmeyen Numara: Olsun mu?

Rüzgar: Hayır

Bilinmeyen Numara: Öküz

Bilinmeyen Numara: Zaten çok istesen de bu sene olmaz

Rüzgar, ister istemez kaşlarının havalandığını fark etti. İçindeki merak duygusu giderek güçlenirken yanlış anlaşılmayacağını umarak mesaja cevap verdi.

KUTLU OLSUN (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now