38- 1 Temmuz

163K 7.3K 5.3K
                                    

Yemek genel olarak sessiz geçmişti. Hafsa ve Emir'in lokantaya dönüşüyle beraber ikisi de ara sıra ettikleri tek kelimenin dışında konuşmamışlardı. Diğerlerinin onları sohbete katma çabası takdire şayan olsa da ikisinin de aklı doluydu. Özellikle Emir, bir anda birçok şey düşünüyordu ve aklının patlamasına çok az kalmıştı.

Tatlılarını yiyip çaylarını da içtiklerinde artık hepsi evlerine dönmeye karar vermişlerdi. Ayaklandıklarında Rüzgar, eline Meltem'in çantasını aldı. Topuk sesleri onlara yaklaştı ve bir kadın, masalarının önünde durdu.

"Rüzgar Bey?" diyen sesle eş zamanlı olarak Rüzgar, kafasını çevirmiş ve ona seslenen kadının yüzüne bakmıştı. Hastalarının çoğunu yüz olarak hatırlamıyordu. Gerçekten çok fazla hastaya bakmışlığı vardı. Hatta bazı hastaları koltuğa oturup da ağızlarını açınca tanıyordu ancak yüzüne baktığı kadını tanıması saniyelerini aldı.

"Handan Hanım?" dedi yüzündeki kibar gülümsemeyle. Geçen haftalarda dolgu yaptığı hastaydı. Onu unutmamasının sebebiyse işleme başlayamadan kadının hüngür hüngür ağlamasıydı. Rüzgar'ı fazlasıyla etkilemişti. Her ne kadar dışarıdaki insanlar için soğuk biri gibi görünse de birinin ağlamasını görmeye dayanamıyordu. Ve kadın da öyle içli ağlamıştı ki Rüzgar, ister istemez kadın için üzülmüştü.

"Bu ne hoş bir tesadüf böyle. Nasıl? Beğendiniz mi yemekleri?" diye sordu Handan.

Rüzgar, bir an için bunu neden Handan Hanım'ın sorduğunu algılayamadı. Sonrasında kadının soyadının Yıldırım olduğunu hatırladı ve büyük bir aydınlanma yaşadı. Handan Yıldırım, kliniğe ilk geldiğinde onun Yıldırım Vakfı'nın kurucusu olduğunu düşünmemişti çünkü Yıldırım, sık kullanılan bir soyadıydı.

"Siz..." dedi Rüzgar, gözlerini kısarak. "Burası sizin lokantanız."

Soru sormamış olsa da Handan, onaylarcasına başını salladı. Oğlunun gözünün içine bakıyordu. Ve yıllar sonra oğlunun gözleri de onun gözlerine bakıyordu. Bu anın bitmesini hiç istemedi. Bir yandan da kendine hâkim olamayıp ona sarılmaktan korktu. Ona sarılmayı o kadar istiyordu ki... Yüreği acıyordu.

Sabret, diyordu aklı ona. Rüzgar için sabret. Onu rahatsız etme.

Ama annesi olduğunu öğrendiği takdirde Rüzgar, ona sarılacak mıydı? Bunu istemeyebilirdi, şüphesiz ki buna hakkı vardı da. Handan, ona her şeyi anlatamazdı. Babasının ne tür bir manyak olduğunu, onu öldürme planlarını anlatamazdı. Bu, Rüzgar'ı yıkardı. Belki anlatırsa Rüzgar, onu anlardı. Ancak bunları bilmesindense ondan nefret etmesi daha kabul edilebilirdi Handan için. Bu gerçeği Rüzgar'a anlatmayacak, onun kendisini kabul etmesini bekleyecekti. Sonsuza dek sürecek olsa da sonsuza dek beklerdi.

Çocuğunun gözünün içine bakmak için yirmi yedi yıl beklemişti.

"Evet, yemekler çok güzeldi." Rüzgar, kolunu hemen yanında duran Meltem'in omzuna attı ve ona soru işaretleri içinde bakan yüzüne çevirdi bakışlarını. Handan, gülümseyerek oğlunun sevgi dolu bakışlarını izledi. Karısının yanında öyle mutlu, öyle canlıydı ki onu böyle görmek, Handan'ı apayrı mutlu ediyordu.

"Handan Hanım, kliniğe gelmişti dolgu için." Tekrardan Handan Hanım'a çevirdi gözlerini. Başıyla Meltem'i işaret etti. "Meltem, eşim."

"Öyle mi?" dedikten sonra Meltem'in yüzüne baktı. Oğlunu bu kadar mutlu eden kadının yüzüne bakarken içten teşekkürlerini sunmuştu ona. Meltem, Rüzgar'ın hayatına girmese şimdi Rüzgar kim bilir ne halde olacaktı?

"Maşallah, çok da yakışıyorsunuz birbirinize." diyerek o klişe cümleleri kurdu.

"Teşekkür ederiz," dedi Meltem gülümseyerek. Açık mavi gözleri kısıldı. "Ben sanki sizi bir yerden hatırlıyorum ama..."

KUTLU OLSUN (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin