47- İki Bebeğin Hayatı

159K 8.6K 4.7K
                                    

Merhabalar. Son iki bölüm kitabın en olaylı bölümlerinden olduğu için ikisi de 10k kelime üstündeydi. Oylardaki ve yorumlardaki aktifliğiniz beni çok mutlu etti. Kitap ilerleyince, özellikle de okullar başlayınca gittikçe düşüyor ve düşmesine de alıştım. Fazla bir beklentim yoktu, yine de vakit ayırıp her iki karakteri, olayları uzunca değerlendirdiğiniz için teşekkür ederim. 

Sizi bekletmeyi sevmiyorum. Son iki bölümdür bekletsem de bölümün içindeki olaylar dolayısıyla beklemenize değeceğini düşündüğüm için çok takmıyordum. Ama ne yazık ki bekleme sürenizi karşılamayacak bölümleri de kısa zaman içinde yazıp bitirerek size sunamıyorum. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum elbette. Bekleme sürenizi 2 haftaya çıkarmamaya çalışıyorum. 

Fazla konuştum, yine de sizle bu konuda konuşmak istedim. Keyifli okumalar. ♥

Rüzgar, arabasını bir hışımla durdurup indi ve kapıları kilitleyip hastaneye doğru koşmaya başladı.

Son iki gündür kendinde değildi. Eve gitmiyordu. Eve gidip Meltem'in yokluğuyla yüzleşmek istemiyordu. Buse'yle ve Hafsa'yla konuşuyor, Meltem'in onlarla iletişime geçip geçmediğini öğrenmeye çalışıyordu. Çevre yerlerdeki otellere karısının adını soruyordu. Meltem'in bindiği taksiden onu nereye bıraktığını öğrendikten sonra dikkatini oradaki yerlere de yöneltmişti.

Meltem'i aramak konusunda tecrübeliydi. Ne yazık ki ona ulaşamamak konusunda da...

Telefonu kapalıydı, arasa da aramaları düşmüyordu. Tonlarca mesaj atmıştı.

Boşanmak, diyordu karısı. Boşanamazlardı. Rüzgar, onu bırakmayı bilmiyordu ki. Ondan vazgeçmeyi bilmiyordu. On beş yılın ona yaptıramadığını şimdi nasıl yapacaktı? Yapamazdı. Şimdi olmazdı. Âşıktı ona. Her şeyi, karısıydı. Onu kaybedemezdi. Kaybetmemek için elinden geleni yaptığından emin olacaktı.

Hastaneden içeri girdiğinde etrafına bakındı amaçsızca. Kendinde olmamasının en büyük sebebi, yaşadığı şok edici şeylerdi. Sadece son iki gündür değil, aslında bir süredir kendinde değildi. Ama süreç yavaş işlemişti. Annesinin ortaya çıkmasıyla kendini kaybetmeye başlamıştı ve ipi koparan da neden terk edildiğini öğrenmesi olmuştu. Üstüne karısını hamile zannedip ağza alınmayacak şeyler saymıştı.

O açık mavi gözler, hiç bu kadar kırık bakmamıştı.

Keşke Rüzgar'ın ağzı kırılsaydı da karısının kalbini kırmasaydı.

"Rüzgar?"

Adını duyduğu anda başını sesin geldiği yöne çevirdi. Handan Yıldırım'la göz göze geldiklerinde ikisi de birbirlerine doğru yürümeye başlamışlardı.

Başına gelen şok edici şeylerden bir diğeri de buydu. Karısıyla ilgili Buse'den ya da Hafsa'dan haber almayı beklerken tanımadığı bir numara onu aramıştı. Olur da Meltem civardaki otellerden birine giriş yaptırırsa diye birçok yere numarasını bıraktığından telefonunu açmıştı. Sesi başta tanımamıştı. Annesinin sesini diğer seslerden ayırt edebilecek kadar çok duymamıştı nihayetinde.

Ve küçükken ninniler söylemesi gereken o ses, kulağına kâbuslar fısıldamışçasına bir korku salmıştı yüreğine. "Bunu söylemenin doğru bir yolu yok," derken sesi telaş içinde çıkmıştı. "Meltem hastanede, şu anda durumu iyi. Sakın korkma. Ama gel. Onun yanında olman gerekebilir."

Rüzgar, bu duyduklarından sonra Handan Yıldırım'ın yüz ifadesinin ne anlamlara gelebileceğini yorumlamaya çekindi. Gerçi istese de bunu yapabilir miydi, bilmiyordu. Karısının yanında olmak istiyordu ama onun yanında olması gereken bir durumun yaşanmasını istemiyordu.

KUTLU OLSUN (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now