52- Güneşin Doğuşu

130K 8.3K 5.3K
                                    

Bugün, Kutlu Olsun'un birinci yılı. Tam bir yıl önce bugün ilk bölümü attım. O günden bugüne yanımda olan herkese teşekkür ederim.

NOT: Bölüm içinde Meltem, lohusalık psikolojisi içerisinde olacak. Bir kadın için ne kadar hassas ve ağır bir dönem olduğunu hatırlatmak istiyorum. Eğer psikolojisi sizi kötü anlamda etkileyecekse, bunu okuyabilecek ruh halinde değilseniz işaretli sahneleri atlamanızı tavsiye ederim. Ve okuyacaksanız da lütfen empati kurun, olur mu? Sadece Meltem'le değil, bu kitabı okuyan ve doğum yapmış, lohusalık süreci atlatmış o kadınlarla da.

* Bu işareti koyacağım. Normalde zaman atlamalarında *** kullanıyorum ama o sahneye vardığımızda bir tane * koyacağım.

Herkesin her süreci aynı şekilde atlatmasını beklememeniz de çok daha gerçekçi bir yaklaşım olur. Sizi seviyorum. Keyifli okumalar.

Bekliyordum.

Bir şeyi bekliyordum. Dakikaların geçmesini, diğer güne atlamayı bekliyordum. Beklediğim güne ulaşmış mıydım, bilmiyordum. Beklerken uyuyakalmıştım ve gözlerimi açıp saate bakmak bana çok zor geliyordu. Gözlerim bir türlü açılmıyordu. Sıcacık evimin oturma odasındaki koltukta sızıp kalmıştım.

Üstüme örtülen bir battaniyeyle olduğum yerde kedi gibi gerinirken gözlerimi araladım. Rüzgar'ın sıcacık bakan koyu kahveleriyle buluşmuştu gözlerim. Uyandığım anda gördüğüm ilk şey, defalarca Rüzgar olmasına rağmen bu duygunun güzelliğine bir türlü doyamıyordum. Gülümsedim. O da gülümsedi.

"Uyu sen, ben seni içeriye taşırım."

Uyku mahmurluğuyla bulanan zihnim, biraz olsun açıldığı anda hızla yerimde doğruldum. "Saat kaç?" diye sordum Rüzgar'a, bir yandan da telefonumu arıyordum.

Rüzgar bana cevap veremeden telefonumun ekranını açıp baktım.

Henüz gece yarısını geçmemişti. En son saate baktığımda on dakika kaldığını hatırlıyordum. Şimdiyse sadece iki dakika kalmıştı. Rahat bir nefes vererek telefonumu bıraktım. Sadece birkaç dakikalığına sızıp kalmıştım. Öyle tatlı bir uykuydu ki, sanki birkaç dakika değil de en az yarım saat sürmüş gibiydi. Ama neyse ki birkaç dakika sürmüştü de gece yarısı olmadan uyanmıştım.

Çünkü iki dakika sonra, Rüzgar'ın doğum günüydü.

Kollarımı boynuna dolayıp kucağına çıktığımda elini belime yerleştirdi. "İyi ki doğdun," dedim boynunun kenarını öperken.

"Henüz doğum günüm değil."

"Zaten ben de doğum gününü kutlamadım, iyi ki doğdun dedim."

Onun, benim doğum günümde bana söylediklerini kendisine iade ettiğimde güldüğünü duydum. "7 aydır bu anı da bekliyordun herhalde," dedi.

"Herhalde," diyerek karşılık verdim. Gözlerimi telefonumdaki saate çevirdiğim anda 23.59, yerini 00.00'a; 9 Şubat da yerini 10 Şubat'a bıraktı.

"Doğum günün kutlu olsun, Rüzgar." Kollarımı boynuna sıkıca sararken alnımı alnına yasladım. "Seni seviyorum," dedim ve sözlü bir karşılık beklemeden öptüm onu. Kelimelerle söylemesine müsaade etmediğim sevgiyi beni öperek gösterdi. Birbirimizin dudaklarında soluk soluğa kalana dek ayrılmadık.

Geri çekildiğimizde yüzündeki diğer noktaları öptüm bu kez. En sonunda doymamıştım ama artık hediyesini vermem gerektiği için onu öpmeye ara vermek zorunda kalmıştım. Kucağından kalkıp elini tuttum ve yukarı doğru hafifçe çekiştirerek kalkmasını sağladım. "Hadi," dedim heyecanlı bir ses tonuyla. Heyecanım adımlarıma da yansıdı, hızlı bir şekilde merdivenlere yürümeye başladım. "Sana hediyeni vereceğim."

KUTLU OLSUN (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now