Bölüm 2.1

272 57 53
                                    

Bölüm 2- Part 1

Bu bölüm şimdiye dek yazdığım en uzun bölüm olduğu maalesef birkaç parçaya bölünecek.

Bu yazarın sizden ufak bir dileği var! 

Daha fazla kişiye ulaşabilmem için hikayeyi beğeniyorsanız bir oy bırakmayı, aşağıdaki yıldıza dokunmayı unutmayın! Fikirlerinizi de yoruma bırakırsanız çok mutlu olurum :) Tüm yorumlara cevap vereceğim :) Keyifli okumalar :)

Gözlerimi hafifçe açtığımda gelen güneş ışığıyla bir pencerenin yanında yattığımı düşündüm. Gözlerimi tekrar kapattım. Nefes almayı denedim, alabiliyordum. Ciğerlerimdeki yanma geçmişti. Kulaklarım uğuldamıyordu, biri kadın ve biri erkek, iki ses duyuyordum. Hastanedeydim. Konuşanlardan biri hemşire olmalıydı. Meriç'e açıklamaya yapıyor olabilir miydi ya da babama? Kabus bitmişti. Uyanmıştım. Hepsi rüyaydı. Bilinçaltım zaman zaman bana böyle oyunlar oynardı zaten. Çok fazla kabus görürdüm. Bu duruma alışıktım, sadece ilk kez bu denli gerçekçi bir kabus görmüştüm. Ama bitmişti. Düşünmeye gerek yoktu.

Hastane odasına geri dönmek için gözlerimi tekrar açmayı denedim. Yavaşça açtığım gözlerimle görüşüm de netleşmeye başlamıştı. Işığa alışamayan gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Gözlerimi tamamen açtığımda kenarlarında altın rengi süslemeleri, ortasında ise yine altın rengi beş uçlu bir yıldız tasviri olan tavan ile göz göze gelmiştim. Kafamı seslerin geldiği yöne çevirdiğimde beni buraya getiren yeşil elbiseli deli kadın ile kahverengi deriden ve kürkten yapılmış parçaları olan belinde kılıç kınına benzer bir şey taşıyan bir adamı görmüştüm. Şaşkınlıkla gözlerimi daha da açtım. Kabus... Bitmemişti... Rüyadan çıkamıyordum. Gözlerimi tekrar kapattım. Bitmeliydi, artık bu kabus bitmeliydi. Bu kadar uzun süremezdi.

Gözlerimi tekrar açtım. Her şey aynıydı. Galiba her şey, gerçekti. Nasıl olabilirdi ki? Kadın ile hastaneden bir ormana resmen ışınlanmıştım. Gerçek olamazdı. Gözlerimi tekrar kapadım. Bir yandan da elimle kendimi çimdikledim. Acımayacağını düşünerek biraz fazla çimdiklediğim için kendime içimdem küfrettim. Acıyı gayet net hissedebiliyordum.

-Bunun seni ne kadar korkuttuğunu tahmin edebiliyorum. Ancak üzgünüm ama bu bir kabus değil, dedi tok bir erkek sesi.

Sakin ve hafif bir ses tonuyla beni rahatlatmaya çalışıyor gibiydi. Hayır, gerçek olamazdı. Ayrıca uyandığımdan beri ağzımı açmadığıma emindim. Gözlerimi açmayı reddediyordum ama bu durumdan kaçma şansım olmadığını fark etmiştim. Derin bir nefes aldım. Gözlerimi tekrar açtım. Bu kez bana doğru gülümseyen bir adamla göz göze gelmiştim. Bir zeytin kadar siyah badem gözleri pencereden yansıyan güneşle birlikte parlıyordu sanki. Büyüyen gülümsemesiyle birlikte hafif kemikli burnu biraz kırışmıştı, düzgün ve kavisli kaşları hafifçe yukarı kalkmıştı. Sert yüz hatları ve geniş alnı kısa kesilmiş kumral saçlarıyla buluşuyordu. Ne kadar yakışıklı olduğunu düşünmekten kendimi alamadım. Gülmeye başladı. Eliyle yavaşça ağzını kapadı ve ensesini kaşıyarak tekrar bana döndü:

-Kendini daha iyi hissediyorsun sanırım?

Bu imalı soruda ne demek istediğini anlamasam da başımla hafifçe onayladım. Gözlerimi yüzünden çektim ve hafifçe doğrulmaya çalıştım:

-Dur, sana yardım edeyim, diyerek kolumdan tutarak kalkmama yardım etti ve arkamdaki yastıkları düzeltti. "Daha rahat mısın?"

-Evet, dedim kısaca. Ve arkama yaslandım. Beni oturttuktan sonra kendisi yatağın sağ tarafındaki duvara dayalı ahşap sandalyeye uzandı, tek eliyle sandalyeyi aldı ve yatağın yanına çekerek oturdu.

-Merhaba, ben Barlas, buraya gelmenin bunları hazmetmenin senin için kolay olmadığını biliyorum. Tam olarak bu nedenle seninle ilgilenmekle görevlendirildim. Ben savaşçılardanım. Dünya ile Uçmag arasında çok fazla seyahat etmek zorunda kaldığım için Umay Ana seninle ilgilenmek için en uygun kişi olduğumu düşündü. Deren, değil mi?

Başımla onaylarken anlattıkları hala rüyadayım gibi hissettiriyordu.

-Kabullenmek zor gelse de yaşadıklarının hepsi gerçekti. Bana sormak istediğin bir şey var mı?

Benim gibi gayet normal bir kızın burada ne işi olduğundan başlayabilir miyiz mesela? Hiçbir kitap gayet normal bir kızın üzerine yazılmaz, normal kızların hayatında büyük maceralar olmaz.

-Demek ki bazen oluyor, dedi gülerek. "Belki de sen gayet normal bir kız olduğunu zannediyorsun. Gerçekten öyle misin acaba?"

Sözlerine gözlerimi devirdim. Gayet normal bir kızdım işte!

Bir dakika! Ben uyandım uyanalı sadece bir kez ağzımı açmıştım ama o nasıl? Yakışıklı çocuk tekrar güldü:

-Sanırım nereden başlamamız gerektiğini biliyoruz, dedi kahkahalarının arasında. "İlk olarak zihnini korumayı öğrenmen gerekiyor. Düşüncelerini okuyabiliyorum. Buradaki birçok kişi zihnini okuyabilecek, bundan korunmanın tek yolu zihnini meraklılardan korumak."

Sandalyesinde geriye yaslandı ve pencereden dışarı bakarak konuşmaya başladı:

-Sana kim olduğun ve neden burada olduğun hakkında bilgi vermeye yetkim yok ancak şunu söyleyebilirim ki gayet normal kız, burada seni hiç normal olmayan maceralar bekliyor. Biraz düşünmen için seni yalnız bırakayım, kendini topladığında seni Umay Ana'ya götüreceğim. Üzerini değiştirmek istersen dolapta kıyafetler var, bayıldığın için üzerin biraz kirlenmiş. Kıyafetler senin bedenine göre hazırlandı, derken eliyle karşımdaki duvara dayalı büyük altın varaklı süslemeleri bulunan beyaz gardırobu işaret etti. "Ben dışarıda bekliyor olacağım. Umarım çok bekletmezsin."

Sandalyeden kalktı, sandalyeyi tek eliyle tekrar eski yerine koyduktan sonra kapıya doğru yürümeye başladı. Kapıyı biraz araladıktan sonra bana döndü:

-Bu arada iltifatların için teşekkür ederim, dedi ve odadan çıktı. Ne iltifatından bahsediyor diye düşünürken zihnimde bir ışık çaktı. Düşüncelerimi okumuştu ve ben ona "yakışıklı" demiştim. Hatta bununla kalmamış kafamda uzun uzun yüzünü tasvir etmiştim. Rezil olmuştum. İki elimle yüzümü kapayarak ofladım. Rezillik... Uzun zamandır böyle utandığımı hatırlamıyordum. Şu bahsettiği zihin korumayı öğrenene kadar düşünmeyecektim. Tek çare buydu.

Bölümü beğendiyseniz yıldıza şöyle ufak bir dokunabilirsiniz ;) :)

UÇMAKWhere stories live. Discover now