Bölüm 20

60 12 18
                                    

Yazarınız dayanamadı gene hemencik bölümle geldi! Ama bu kez çok heyecanlı bir bölümle geldi :)) Bu bölümden sonra ben de heyecanla sizin yorumlarınızı bekleyeceğim, mutlaka yorum bırakmayı unutmayıııın!

Aslında müziğin bölümle çok alakası yok ancak çok beğendiğim için eklemek istedim, beğendiniz mi? Yorum yazmayı unutmayınnn! :)))

Keyifli okumalaaar! 

Burnuma gelen yanık kokusu midemde bir öğürme hissi doğurmuştu. İğrenç yanık kokusu, rutubet ve küf kokusuyla karışıp burnuma ulaşıyordu. Daha önce hiç duymadığım bir şeyin yanık kokusuydu bu. Et yanığı gibiydi ama tam et yanığı gibi de değildi.

Tenimin değdiği soğuk zemin ürpermeme neden olmuştu. Kendimi sert zeminden kaldırmaya çalışsam da üzerime binlerce yük binmiş gibi hissediyordum. Vücudum milim kıpırdamamıştı.

Midemi kaldıran yanık kokusunun nereden geldiğini anlamak adına gözlerimi açmaya çalıştım. Gözlerimi açamıyordum. Ne kadar çabalasam da gözlerimi açamıyordum.

-Gözlerim, diye mırıldandım.

Gözlerim ben hiçbir şey yapmadan aniden açılmıştı. Bedenim benim kontrolüm dışında hızla doğrulmuştu. Zihnimde bir ses yankılanmıştı:

-Deren? Deren, sen misin? Sen, nasıl?

Barlas'ın sesiydi bu.

-Barlas, dedim heyecanla. Ancak ağzım açılmamıştı.

-Deren sen, nasıl? Sen zihnime mi girdin?

Nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Burası yalnızca zifiri karanlıktı.

-Bilmiyorum, nerede olduğumu bilmiyorum. Gözlerinin gördüğü manzara dışında bir şey görmüyorum. Neden karanlıktasın? Neredesin? Ben neredeyim?

-Korkmayacağına söz ver, dedi. "Her şeyi açıklayacağım."

-Barlas, sen iyi misin? Bir sorun mu var?

-Ben iyiyim ama... Bir sorun var, dedi Barlas. "Senden sadece sakin olmanı istiyorum, nerede olduğumu, ne yaptığımı hepsini anlatacağım. Sadece anlamadığım... Sen benim zihnime girmeyi nasıl başardın?"

Barlas söyleyene dek zihninde olduğumun bile farkında olmadığım için şaşkınlıkla birkaç saniye ne diyeceğimi bilemedim. İsteyerek yaptığım bir şey yoktu şu an, buraya nasıl geldiğimi, bunu nasıl başardığımı asla bilmiyordum. Sadece...

Ak Yüzük'ü kullanırken ne için kullandığınıza odaklanmanız çok önemli. Yüzük, kullanım amacına odaklanılmadığında çok tehlikeli durumlara yol açabilir.

Kitaptaki uyarının aklıma gelmesiyle yaptığım hatanın farkına varmıştım. Doruk'un zihninde Barlas ile ilgili düşüncelerini okuduktan sonra istemeden de olsa Barlas'a odaklanmıştım ve kendimi burada bulmuştum.

-Kahretsin, dedim.

-Deren, siz yine ne işler karıştırıyorsunuz?

Bu durumu toplamam imkansızdı. Tüyü nereye dikeceğime bakabilirdim belki. Barlas'a açıklama yapmak zorundaydım, daha sonrasında da bu durumu Doruk'a açıklamak zorunda kalacaktım. Aferin bana her şeyi elime yüzüme bulaştırmayı başarmıştım.

-Söz veriyorum anlatacağım, dedim. "Ama önce senin bana nerede olduğunu ve iyi olup olmadığını anlatman gerekiyor."

-Korkmayacağına söz ver, dedi.

Bunu tekrar söylemesi beni daha da korkutmaktan başka işe yaramamıştı. Kötü bir şey olmuştu, Barlas gerçekten tehlikedeydi.

-Tamam, söz veriyorum, dedim mümkün olduğunca sakin görünmeye çalışarak.

-Deren ben... Tamag'dayım.

-Ne? Nasıl? Neden?

  Barlas cehennemdeydi. Daha önce Erlik Han'ın izni olmadan cehenneme gidilemeyeceğini, o yüzden cehenneme giremeyeceklerini kendisi söylemişti. Doruk, Barlas'ın görevde olduğunu söylemişti. Görevi cehennemde miydi yani?

-Sakin ol! Şu an zihnimde en son ihtiyaç duyduğum şey panik yapan bir ses! İyiyim, tehlikede değilim. Şimdilik...

  Şimdilik mi?

-Şimdilik mi? O ne demek? Tehlikede misin yani?

-Deren, sakin ol! Ben iyiyim. Sadece tuzağa düşürüldüm.

  Bunu söylemenin onun için ne kadar zor olduğunu hissedebiliyordum. Uçmag'ın en güçlü savaşçısıydı o, tuzağa düşürülmenin ne kadar gurur kırıcı olduğunu tahmin edebiliyordum. Benim gözümde bu durum Barlas'ın değerini zerre düşürmüş olmasa da o yine de kendini kötü hissediyordu.

  Tuzağın ne olduğunu sormak dilimin ucuna gelmiş olsa da yuttum. Bunu anlatmak onun için kolay olmayacaktı. Sormayacaktım. Sadece onu nasıl kurtarabileceğimize odaklanacaktım.

-Ben... Biraz dikkatim dağınıktı. Yoksa ben tuzaklara karşı hazırlıklıyım aslında, dedi ve iç geçirdi.

-Barlas! Boş ver şimdi onu! Seni nasıl kurtarabiliriz?

-Öncelikle zihnimde ne aradığını anlatır mısın?

-Tam olarak ben de bilmiyorum, derken sesim gitgide kısılmıştı.

  Barlas'ın sinirle oturduğu yerden kalktığını hissettim. Bulunduğu yerde volta atmaya başlamıştı:

-Ne demek bilmiyorum? Siz yine ne işler karıştırıyorsunuz? Doruk yanında mı? Nasıl zihnimden çıkacağını biliyor musun? Bir şeyi yanlış yaparsan sonsuza dek zihnimde hapis kalacağını biliyor musun?

  Sonsuza dek zihninde hapis kalmak mı? Böyle bir ihtimal mi vardı?

  İçimi bir korku kaplamıştı.

-Biz... Biz...

-Siz ne?

  Barlas'ın sesi daha da yükselmişti.

-Biz...

  O an koridorda yankılanan ayak sesleriyle ikimiz de kapıya doğru dikkat kesilmiştik. Ayak sesleri gitgide yaklaştı. Kapının önünde durduğunda kapının altından bir ışık huzmesi içeri doğru süzüldü. Elinde bir ışık kaynağı olmalıydı.

  Kapının aralanmasıyla Barlas'ın yumruklarını sıkması bir olmuştu. Elindeki meşalenin zar zor aydınlatıyor olsa da kahverengi kaşları, üstü çıplak kaslı vücudu seçiliyordu.

  Daha önce kitaptan hatırladığım kadarıyla tam olarak Erlik Han'ın oğulları gibi giyiniyordu. Barlas'ın zihnindeki sesi "Karaş Han" dediğinde o olduğundan emin olmuştum.

-Uçmag'ın en güçlü savaşçısı, seni bizzat Erlik Han'a götürmeye geldim. Seni görmek istiyor, derken suratındaki pis gülümseme midemin kalkmasına neden olmuştu.

  O an birden televizyonun kapanması gibi tüm görüntüler kendini karanlığa bırakmıştı, Doruk yüzüğü çıkarmış olmalıydı. Gerisini hatırlamıyordum. 

Biraz kısa bir bölüm olsa da bir sonraki bölümde büyük bir macera bizi bekliyoor! Sizce Doruk ve Deren, Barlas'ı kurtarabilecek mi? 

Kafamdaki Barlas'a en yakın olan pin'i sonunda buldum ve hemen sizlerle paylaşıyorummm :)) Barlas'ı beğendiniz mi?

Oy kullanmayı ve yorum bırakmayı unutmayın! 

Sonraki bölümde görüşmek üzereee!

UÇMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin