Bölüm 25.2

42 8 9
                                    

Herkese merhaba! Her ne kadar bölüm ilerledikçe okunma düzeyi düşse de benim şu aralar bulunmaktan en huzur bulduğum dünya Uçmak. O nedenle tekrar başına oturdum ve yazmaya başladım.

Hedefim hikayeyi bitirebilmek. O yüzden hikayeye yön vermek için son şanslarınız da diyebiliriz aslında. Yorumları dikkate alıyorum ve hoşuma giderse hikayeyi ona göre düzenliyorum. Şayet bir beklentiniz varsa yorumlara yazabilirsiniz.

Bölümler artık daha hızlı gelecek, çünkü hikayeyi yakın zamanda bitirmeyi planlıyorum, devamını ikinci kitapta getireceğim. Çünkü bu kitap zaten yaklaşık 400 sayfa oldu. Aslında o kadar fazla yazacak şey var ki kafamda bu kitaba sığmayacağını fark ettim. Devamı bayağı uzun gelebilir :))

Okursanız ve yorum yazarsanız ne mutlu bana okumazsanız, beğenmezseniz canınız sağ olsun :)

Okuyan herkese keyifli okumalar :)

BÖLÜM 25- PART 2

 Kulübenin kapısının açılması ve içeri siyah pelerinli bir siluetin girmesiyle hepimiz şaşkınlıkla kapıya baktık. İçeri giren kişi pelerinini kukuletasını kapatmıştı ve yüzü görünmüyordu. Bu görüntü içimde bir korku uyandırmıştı. Biri bizi takip etmiş olmalıydı. Kim olabilirdi ki?

   Siluet içeri girdikten sonra kapıyı da arkasından kapattı.

   Ben korkuyla elimdeki taşı acele bir şekilde keseye sokarken gözlerimi de siluetten ayırmamaya çalışıyordum. Pelerinli siluet iki elini kukuletasına uzattı ve kukuletasını geri attı. Kim olduğunu gördüğümüzde nefesini tutan tek kişi ben değildim. 

  Galiba şimdi her şey bitmişti. Yolun sonuna gelmiştik. Ellerim titrediği için kese elimden düştü. Kesedeki taşın yere çarpmasıyla çıkan ses tüm gözlerin ona dönmesine neden olmuştu.

-Siz! Benim ruhum duymadan benden çalabileceğinizi mi sandınız?

  Bilge İdgü konuşurken yüzündeki ciddi ifade hiç bozulmamıştı. Bu durumda ne diyeceğini bilemeyen tek ben değildim. Bana karşı tam bir aslan kesilen Akşin dahi Bilge'ye süt dökmüş kedi gibi bakıyordu. Bu hali hoşuma gitmiş olsa da Bilge'nin bakışları bundan zevk almamı dahi engelliyordu. Mavi gözleri sanki beni delip geçiyordu. Benden cevap alamayacağını fark edince bu kez gözleri Akşin ve Doruk'a dönmüştü.

-Asistanlık günlerin sana benim tuzaklarımdan kurtulma şansı vermiş olabilir. Ama bir şeyi atladın Akşin. Ben Tamag dersinin öğretmeniyim. Buradaki Bilgeler gibi iyi niyet timsali değilim. Her beyazın içinde bir kara vardır. Şimdi, siz mi bana ne olduğunu açıklarsınız? Ben mi sizi konuşturayım?

  Her şey bitmişti. Biz ona anlatmasak da o bunu öğrenmenin bir yolunu bulacaktı, gerekirse zihnimize girecekti. Belki de bizi şu adalet tanrısına teslim edecekti. Yargılanacaktık, ceza alacaktık. Barlas'ı kurtaramayacaktık.

-Bilgem, diye başladı Akşin. "Biz..."

  Odayı tarayan gözleri kısıldı ve kaşları çatıldı. Aradığı bir şeyi bulamamış gibi bakıyordu.

-Siz bir işe kalkıştınız ve Barlas bu işte yok mu yani? Yoksa henüz gelmedi mi?

-Gelemez, dedi Doruk Bilge'ye bakmadan. "Çünkü Barlas burada değil."

-Nerede?

-Barlas Tamag'da, dedim. "Esir."

  Beklemediğim bir şekilde Bilge İdgü mavi gözlerini şaşkınlıkla açarak bana döndü:

-Ne dedin sen?

  Şaşkınlığı sesinden de net bir şekilde anlaşılıyordu. Bilge İdgü gerçekten şaşırmıştı.

UÇMAKحيث تعيش القصص. اكتشف الآن