Bölüm 22.1

48 9 23
                                    

Herkese merhaba! Her ne kadar bölüm ilerledikçe okunma düzeyi düşse de ve bölümleri yazmak gitgide beni zorluyor olsa da yine elimden geleni yaptım ve yeni bölümle geldim. 

Bu bölümü biraz uzun yazdığım için iki parta böldüm. İkinci partı da sizi bekletmeden en kısa sürede yayınlayacağım. Ancak sizden en önemli ve en büyük ricam bölümlerin sonunda fikirlerinizi yoruma bırakmanız. Bu benim için çok değerli. Kitabı takip ediyor ve beğeniyorsanız gitmeden bir oy bırakmayı da lütfen unutmayın! :))

Keyifli okumalar herkese!

BÖLÜM 22-PART 1

Uzun çabalar sonucunda tekrar Barlas'ın zihnine girmeyi başarmıştım. Gözlerimi az önceki hücreye değil de her yanı kırmızılarla bezenmiş geniş bir odaya açmıştım. Odanın bir köşesinde kan kırmızısı bir cibinliğin sarktığı, ucunda altın rengi işlemeleri olan kırmızı örtülerle örtülmüş ahşap geniş bir yatak vardı. Odanın perdeleri yarı açıktı ve pencerelerden turuncu bir güneş ışığı süzülüyordu. Gözlerimi önüme çevirdiğimde ise upuzun bir sofra ile karşılaşmıştım. Sofra öylesine uzundu ki sadece kuş sütü eksik denilecek derecede doluydu. Sofranın bir ucunda oturan Barlas ise tabağına hiçbir şey koymamış sadece gözlerini boş tabağına kilitlemiş bir şekilde duruyordu.

-Böyle yapma ama! Sana yapılan muamele için daha kaç kez özür dilemem gerekiyor? Savaşçı, senin ne kadar gururlu, akıllı ve güçlü olduğunu biliyorum, derken şuh bir şekilde tırnağını ısırdı Kiştey.

Karşılaştığım manzara karşısında şok olmuştum. İstemsizce ağzımdan "Hah!" çıkmasıyla Barlas'ın zihnindeki varlığımı fark etmesi bir olmuştu. Barlas hafifçe irkilse de bunu Kiştey'e çaktırmamış hızlıca toparlamıştı.

-Buraya getirilişim bir özürle telafi edilmeyecek kadar rezil bir hareketti, dedi. "Ancak bu kabahat senin gibi güzel bir Tanrıça'ya ait olamaz zaten."

Barlas'ın son cümlesi de son derece flörtöz çıkınca ağzım alabildiğine açık bir şekilde durumu izlemeye başlamıştım. Biz Barlas bey tehlikede, onu kurtarmamız lazım diye kendimizi yırtarken beyefendi Tanrıçalarla gönül eğlendiriyordu demek ki! İçimde kabaran sinire hakim olamamıştım. Şayet somut olarak bu ortamda bulunsaydım Kiştey'in saçına yapışmamak için büyük çaba vermem gerekecekti muhtemelen.

Tabi bir de kadının koskoca bir Tanrıça olduğu ve beni tek hamleyle un ufak edebileceği gerçeği vardı. Belki de somut olarak burada olmamam çok isabetli olmuştu.

Kiştey, Barlas'ın flörtöz cümlesine işveli işveli gülerken ben sinirden dudaklarımı kemirmeye başlamıştım. Barlas'ın dikkatini dağıtırsam Kiştey durumu anlayabilir diye sessizce beklemeye karar vermiştim. Gerçi manzaraya bakılırsa Barlas beyin kurtarılmak istediğinden de çok emin değildim.

-Savaşçı, dedi Kiştey işveli sesiyle. "Neden şu yeryüzünden gelen kızdan bana da bahsetmiyorsun? Erlik Han'ımızın bayağı ilgisini çekmiş görünüyor."

Kiştey, Barlas'tan benimle ilgili bilgi mi almaya çalışıyordu yani? Korkuyla gözlerimi açtım.

Aynı anda Barlas'ın da çenesinin kasıldığını hissetmiştim. Ama kendini hızla toparlayıp suratına bir tebessüm kondurmuş ve gözlerini Kiştey'e dikmişti:

-Basit bir savaşçı kızının ilgisini çekmesine hala anlam veremiyorum aslına bakarsan. Koskoca bir Tanrı, zavallı bir savaşçı kızını neden bu denli merak ediyor, anlamak zor.

Kiştey gülümsedi.

-Henüz hangi gruba mensup olduğu belirlenmedi diye biliyorduk, dedi kafasını sağa yatırarak.

UÇMAKحيث تعيش القصص. اكتشف الآن