Bölüm 9.3

69 26 25
                                    

Geldiiik en heyecanlı bölüme! Bu bölümü okuduğunuza asla pişman olmayacaksınız, çok güzel ve aksiyonu yüksek bir bölümle geldimmm!

Bu yazarın sizden ufak bir dileği var :)

Bu hikayeyi paylaşabilmek için çok uzun süre bekledim ve çok emek verdim. Hepinizden rica ediyorum hikayeyi beğendiyseniz ufak bir yorumu ve oy kullanmayı unutmayın!

Not: Bu yazar bölümleri öncesinde çok uzun yazdığı için buraya sizi sıkmamak adına bölerek atıyor. O yüzden part olarak ilerliyoruz. Keyifli okumalar :))

BÖLÜM 9-PART 3

  Sabah güneşin gözlerimi almasıyla uyandım. Elimi yüzüme siper ederek diğer tarafa döndüm. Uyanma vaktiydi. Gözlerimi açtım. Birkaç saniye kapıyla bakıştıktan sonra sırt üstü döndüm ve doğruldum. Gözlerimi ovuşturdum ve ayaklarımı yataktan sarkıttım. Ayakkabılarımı giymeden pencereye ilerledim. Doğanın kokusunu içime çektikten sonra gülümsedim ve odadan çıktım. Odadan çıkmamla kendimi mütevazi bir köy evinde bulmuştum. Sağ taraftaki pencerenin önünde bir sedir vardı ve yerde el dokuması olduğu belli olan bir halı serilmişti. Halının tam ortasında ahşap bir sehpada içinde menekşe dikilmiş sarı bir saksı duruyordu. Çok güzeldi. Ben salonu incelerken merdivenden gelen sesle o tarafa doğru döndüm. Doruk yukarı çıkıyordu.

-Ben de seni çağırmaya geliyordum. Günaydın, dedi gülümseyerek.

-Günaydın, ben lavaboyu arıyordum da, dedim durumu açıklamak istercesine.

-Tam karşındaki kapı, sonra da aşağı gelirsin herkes seni kahvaltıya bekliyor, dedi.

Herkes? Demek ki duymuştu bayıldığımı ve sonunda teşrif edebilmişti beyefendi.

-Tamam, geliyorum, dedim ve lavaboya doğru ilerledim. Elimi ve yüzümü yıkadıktan sonra aynada kendimi kontrol ettim. Uyumaktan gözlerim şişmişti ve gözlerimin altı biraz mor gibiydi. O da yorgunluktan olmalıydı. Bir an "keşke makyaj malzemelerim yanımda olsaydı" diye düşünmeden edemedim. Yüzümü biraz toparlayıp öyle aşağı inebilirdim. Yapacak bir şey yoktu, şimdilik elimizdeki malzeme buydu.

Lavabodan çıktım ve aşağı indim. Aşağıdaki ufak mutfakta tabağa peynir koyan Günçe teyze dışında kimse yoktu. Aynı yukarıdaki gibi burada da pencerenin önünde bir sedir vardı ve ortada el dokuması mavi bir halı seriliydi. Oturma odası ile birleştirilmiş olan mutfakta ise duvara sabitlenmiş çivilerde servis kaşıkları, kepçeler asılıydı. Onların üstündeki rafta tabaklar, onun üzerindeki rafta da bardaklar sıralanmıştı. Oturma odasına sırtı dönük olan Günçe teyze bana doğru döndüğünde bir an irkilmiş:

-Kızım! Ay canın çıkmasın! Ne dikiliyorsun orada? Hadi dışarıda masada herkes kahvaltıda! Hadi, al bakayım şu tabakları da, diyerek elindeki tabakları bana uzattı. İlerleyip tabakları elinden aldım ve açık olan kapıdan dışarı çıktım.

Dışarıda kurulmuş büyük masada Doruk, Demir ve tanımadığım bir adam bir yandan sohbet ediyor bir yandan kahvaltı ediyordu. Ama Barlas yine yoktu.

-Ah Deren abla, diye Demir gülümseyerek seslenmişti. "Gel buraya otur! Annem sen varsın diye bir sürü şey hazırladı."

Elimdeki tabakları masada boş bulunan yere bırakırken aynı anda ağzımı açık bırakan masaya bakıyordum. Menemen, sahanda yumurta, kahvaltılık salça, bal, kaymak... Sofrada ne ararsan vardı. Şaşkınlıkla sofraya bakmış olmalıydım ki üçü de gülmeye başladı. Beyaz saçlı yaşlı adam gülerek konuşmaya başladı:

-Deren kızım, ben Barlas ve Demir'in babası Alpay. Seni tanıdığıma çok sevindim.

-Teşekkür ederim efendim, ben de sizi tanıdığıma efendim.

UÇMAKWhere stories live. Discover now