Bölüm 9.2

68 22 7
                                    

Bu yazarın sizden ufak bir dileği var :)

Bu hikayeyi paylaşabilmek için çok uzun süre bekledim ve çok emek verdim. Hepinizden rica ediyorum hikayeyi beğendiyseniz ufak bir yorumu ve oy kullanmayı unutmayın!

Not: Bu yazar bölümleri öncesinde çok uzun yazdığı için buraya sizi sıkmamak adına bölerek atıyor. O yüzden part olarak ilerliyoruz. Keyifli okumalar :))

BÖLÜM 9-PART 2

Hadi bakalım Barlas Bey el mi yaman bey mi yaman!

O sırada kapıdan elinde bir çay fincanı ile yaşlıca hafif tombul bir kadın girdi. Kadının başında saçının bir kısmını kapatan bir örtü takılıydı. Üzerinde uzunca bir elbise vardı, elbisenin bel kısmına kalın, altın tokalı bir kemer takılmıştı. Kemerin tokasında ejderhaya benzer bir simge vardı. Kadın gülümseyerek bana doğru yaklaştı.

-Merhaba güzel kızım, kendine geldin mi? Ben Günçe, Barlas ve Demir'in annesiyim. Doruk sen bayılınca korkup buraya getirmiş. Ben seni güzelce muayene ettim. Ders sana ağır geldiği için biraz yorgun düşmüşsün sadece. Baş ağrın için sen baygınken sana bir şurup içirdim. Daha iyi misin?

-Çok daha iyiyim. Çok teşekkür ederim efendim.

-Efendim de neymiş, teyze de bana!

Günçe Teyze'nin şakayla karışık kızmasın gülerek karşılık verdim ve dediklerini başımla onayladım. Elindeki fincanı bana uzattı:

-Şimdi bunu da iç bakalım, bu da rahatlatıcı bir çay. Oğulotunun çayı. Ne diyordunuz siz ona?

Soruyu Doruk'a sormuştu.

-Melisa çayı, diye açıkladı Doruk bana.

-Ha, melisa! Alışamadım şu yeryüzündeki dillere, diyerek güldü Günçe Teyze.

Kapının aralanmasıyla üçümüz de kapıya doğru döndük. Ben acaba Barlas mı geldi diye merakla bakarken Demir kapının aralığından başını uzattı:

-Gelebilir miyim?

-Gel oğlum, gel! Sen bu ablayı tanıyorsun zaten değil mi? Uyandı, şu an gayet iyi.

Demir gülümseyerek odaya girdi ve bana yaklaştı:

-Geçmiş olsun Deren abla, daha iyi misin?

-Teşekkür ederim Demir, çok iyiyim, dedim gülümseyerek. "Annen beni hemen iyileştirdi."

Günçe Teyze'ye gülümseyerek baktım, o da bana aynı şekilde karşılık verdı. Elime tutuşturduğu çayı burnuma yaklaştırdım ve hafifçe kokladım. Kokusu gerçekten yeryüzündeki melisa çayına benziyordu. Kötüydü yani. Ama içmem gerekiyordu. Birkaç yudum aldım ve tekrar Günçe teyzeyle Demir'e döndüm. İnsanlara bir sürü iş çıkarmıştım. Kendimi mahcup hissediyordum.

-Size de zahmet verdim, kusura bakmayın, dedim.

Günçe Teyze sahte bir öfkeyle bana döndü:

-A delinin zoruna bak hele! Ne zahmeti kızım? Biz burada hep birbirimize destek oluruz. Tabii ki zahmet vereceksin, benim görevim bu!

-Çok teşekkür ederim, dedim yine gülümseyerek.

-Ne demek güzel kızım benim, derken eliyle çenemi okşadı. "Bu gece de burada kalman iyi olur. Yarın sabah yine obaya dönersin."

-Daha fazla zahmet vermek istemem, diye itiraz ederek doğrulduğumda Günçe Teyze bu sefer kaşlarını çattı.

-Otur bakayım oraya! Bu gece burada kalacaksın. Sabah iyice iyileşmiş olursan obaya dönmene izin veririm, dedi kaşları hala çatıkken.

Başımla onaylayıp tekrar çayıma döndüm ve yine birkaç yudum aldım.

Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Komodinin üzerindeki lamba benzeri şeyin içindeki sarı taş etrafa ışık saçmaya başlamıştı. İlk gün her tarafına bakıp düğmesini bulamadığım lamba kendi kendine yanıyordu demek ki. Benim lambayı incelediğimi gören Demir açıklama yaptı:

-Lambanın içerisinde ay taşı var. Gece ay çıktıktan sonra yanmaya başlar.

Demek ki ben o yüzden bir türlü yakamamıştım. Ben kurcalarken gökyüzünde ay falan yoktu.

Ben çayımı yudumlarken Doruk ayağa kalktı:

-Ben savaşçı obasına dönsem iyi olur, dedi.

Günçe Teyze oturduğu yerden doğruldu:

-Sen de kalsaydın Doruk oğlum. Ben sana da aşağıda yatak yaptım. Bir gece evinde kalsan Uçmag yerinden oynamaz korkma, derken ayağa kalktı. Bana döndü. "Sen de çayını içtikten sonra güzelce uyu bakalım. Yarın zımba gibi kalkacaksın. Hadi iyi geceler, güzel kızım."

-Her şey için teşekkür ederim.

Günçe Teyze gülümsedi.

-Hadi bakalım beyler, boşaltın güzel kızımın odasını, dedi ve ikisini de eliyle kovdu.

Doruk çıkmadan bana yaklaştı:

-Bir sorun olursa aşağıda olacağım. Seslenirsen duyarım. İyi geceler, dedi ve o da kapıya doğru ilerdi. Demir de iyi geceler diledikten sonra odadan çıktı ve tek başıma kaldım.

Hava karardıkça lambanın ışığı artmaya başlamıştı. Elimdeki fincanı komodine bıraktım ve ayaklarımı yataktan sarkıtarak kalktım. Pencereye doğru ilerledim. Bu pencereden gökyüzü de Uçmag'da çok güzel görünüyordu. Kollarımı pervaza yasladım ve derin bir nefes aldım. Çiçek kokuları, çam sakızı kokusu burnuma dolmuştu, gülümsedim. Gerçekten yorgun hissediyordum.

Bayıldığımı duymamış mıydı acaba? Belki de işi vardı ve duymamıştı. Belki burada bile değildi. Belki de duymuştu. Duymuştu ama önemsememişti. Neden önemsesindi ki? Ben onun göreviydim. Sadece bir görev. Ben kendimi bu duruma fazla kaptırmıştım. Barlas yanımda olmak istediği için değil, yanımda olmak zorunda olduğu için yanımdaydı. Bu onun isteğiyle alakalı değildi. Bir Tanrıça onu benim yanımda olmakla, benden sorumlu olmakla görevlendirmişti ve o da buraya geldim geleli görevini eksiksiz yerine getirmişti. Bu kadardı. Her şeyi ben kafamda büyütmüştüm. Ben kurmuştum. Barlas bana açıkça ona uygun görülen kişiyle mutlu olacağına inandığını söylemişti. Daha ne söylemeliydi ki anlamam için? Zaten benimki de bir duygusal boşluktu sadece. Ona tutunmuştum. Çünkü en yakınımda o vardı. Yaşadıklarım kolay değildi ve birine tutunmam gerekmişti. Sadece buydu. Buraya alıştıkça hepsi uçup gidecekti. Bütün bu duygular, düşünceler uçup gidecekti. Belki buraya bile ait değildim ve bambaşka bir yere gönderilecektim. Yutkundum. Şu an gerçekten bunu düşünmek istemiyordum.

Doğruldum. Yorgun hissediyordum ve uyumalıydım. Hiçbir şey düşünmek istemiyordum. Yatağa oturdum ve ayakkabılarımı çıkardım. Kendimi yatağa ve uzun bir uykunun kollarına bıraktım. Hemen uyumuştum.

 Bölümü beğendiyseniz oy kullanmayı unutmayın! Görüşmek üzere!

UÇMAKWhere stories live. Discover now