Bölüm 19.2

52 10 3
                                    

Yazarınız bu kez sizi bekletmedi ve heyecan dolu bir bölümle geldiii! Hazır vaktim varken yazmak ve hemen sizlere ulaştırmak istedim. Vee part iki buradayım!

Bu yazarın sizden sadece tek bir dileği var o da kitabı beğeniyorsanız ve düzenli olarak okuyorsanız oy ve yorum bırakmayı ihmal etmeyin :)

Keyifli okumalarrr!

BÖLÜM 19-Part 2

-Ve daha sonrasında Kayra Han insanlığı yarattı. Yeryüzünde gülen, ağlayan, eğlenen, sıkılan, koşturan, oturan Tanrı ve Tanrıçaların deneyimleyemediği bir sürü şey yapan bir canlıydı insan. Ama kutsal olan Tanrı ve Tanrıçalardı. İnsan basit, yetersiz bir varlıktı. Yine de kıskanmaktan kendini alamadı Tanrı ve Tanrıçalar. Hissetmek istediler, duygulanmak istediler, yeryüzünde yaşamayı deneyimlemek istediler. Ancak kendi suretleriyle inemezlerdi. Kayra Han, insanlara bu şekilde görünmelerini katiyen yasaklamıştı. O şekilde yeryüzüne inemezlerdi. Kayra Han hepsini cezalandırırdı. Yapabilecekleri tek bir şey vardı.

-İnsan bedeni yaratmak, dedim konuşmaktan kendimi alamayarak. Doruk gülümseyerek başını salladı.

-Aynen öyle, insan bedenlerini giyip yeryüzüne gitmeyi denediler. Ancak Kayra Han insan bedenini öyle yaratmıştı ki, Tanrı ve Tanrıçalar bir türlü güçlerini o bedenlere sığdıramadı. Bunu başarana dek çok fazla beden parçaladılar. İnsan olmayı deneyimlemek için yanıp tutuşan Tanrı ve Tanrıçalar çareyi Kayra Han'a yalvarmakta bulmuşlar. Tanrı ve Tanrıçaları binbir güçle donatan, onlara her türlü imkanı veren Kayra Han, görkemli sarayında otururken duygularının esiri olan, basit, yetersiz ve güçsüz insanlığı kıskanan onları şaşkınlıkla izlemiş. Tanrı ve Tanrıçalar bu sevdasından vazgeçene dek beklemiş, beklemiş. Ancak bakmış ki bu sevda bitmeyecek. En son onlara acımış ve insanlığı deneyimlemelerine izin vermeye karar vermiş. Onlara bahşettiği güçleri koymaları için bembeyaz bir taş yaratmış. Göğün 17. Katında bulunan görkemli sarayından bu taşı bırakmış. Taşı alan Tanrı ve Tanrıçalar hemen güçlerini taşa aktarıp insan bedenlerine bürünmüş ve sırayla yeryüzüne gidip insanlığı deneyimlemeye başlamışlar. Bakmışlar ki bu durum işlerini daha da kolaylaştırıyor, insan bedenlerini benimsemişler ve onları kullanmaya devam etmişler. Aktaş'ı Uçmag'ın en güvenli köşesine saklamışlar.

Duraksadı ve nefes aldı. Doruk duraksadığında ben kendimi bir rüyadan uyanmış gibi hissetmiştim.

-Sonrası bildiğin gibi, savaş ve Aktaş'ın kaçırılması, dedi gözlerini bir noktaya sabitleyerek.

Başımla onayladım. Derin bir nefes aldıktan sonra bana döndü:

-İstersen bu kısımları atlayalım ve taşı nasıl kullanacağımızla ilgili ne var ne yok ona bir bakalım, hı?

-Doğru, diyerek önümdeki kitaba yöneldim. Sayfaları çevirerek başlangıçtaki hikayeyi atladım. Boş bir sayfaya gelince duraksadım. Sayfanın tam ortasında büyük puntolarla "Tanrı'nın Cevherleri" yazıyordu. Sayfayı çevirdim.

Sayfanın üstünde ortaya konumlanmış şekilde "Kayra Han'ın Tanrı ve Tanrıçalara En Büyük Hediyesi, Evrenin En Güçlü Taşı: Aktaş" yazıyordu.

-Sanırım ihtiyacımız olan sayfayı bulduk, dedi Doruk'a dönerek.

-Umarım talimatlar net bir şekilde yazıyordur. Eski kitaplarda genelde bilgiler bilmece gibi yazılıdır. Mantığını ben de çözebilmiş değilim, dedi.

-Bir bakalım, dedim ve sayfayı sesli şekilde okumaya başladım. "Aktaş, evrenin en güçlü taşıdır. Kayra Han tarafından tüm Tanrı ve Tanrıçalara güçlerini saklamaları için armağan edilmiştir. Aktaş tüm Tanrı ve Tanrıçaların gücünü içerdiği için çok fazla özelliğe sahiptir. Kullanan kişinin gelecekten ve geçmişten haber almasına, aklıyla seyahat edebilmesine, gök cisimlerini kontrol etmesine, meteorolojik olayları değiştirebilmesine, insanları ve savaşçıları şifalandırabilmesine..."

UÇMAKWhere stories live. Discover now