Pororo ve Ben

4.3K 400 130
                                    

OVA tadında bir özel bölüm... Sonda olması gerekiyor bence ama bekletmek istemedim, sıradaki Orfe'den hemen önce tatlış bir şeyler iyi giderdi~ Fic bitince sona taşırım :p

-

Baekhyun'dan



-



"Merhaba..."

Kararsızca danışmadaki görevli kadına selam verip yüzünü bana çevirdiğinde sordum. "Konferans salonu nerde acaba? Birinci sınıfların orda toplandığını söylediler."

Kadın daha lafımın yarısında eliyle uzun mu uzun koridorun solumuzda kalan yarısını işaret edip hızlıca cevapladı ve önündeki işe döndü. "İkinci katta, merdivenden çıkarsan sağa dönünce koridorun sonunda göreceksin."

Başımı eğerek teşekkür edip omuzlarımdan sırt çantamın kemerlerini tutarak söylediği yöne döndüm ve adımlarımı hızlandırdım.

Kazanılması en zor bölümlerden birini, ülkede kazanılması en zor üniversitelerden birinde kazanmıştım ama hala zayıf yön duygum ve olmadık yerlere giderim korkumdan birilerine sormadan bir sınıf ya da salon bile bulamıyordum.

Üst kata çıkınca neyse ki içi dışarıdan göründüğü kadar devasa olmayan ana binada söylenen salonu görebilmiştim. Ben tam o "konferans salonu" yazılı dev ikili kapıya doğru yürürken, kıkır kıkır gülerek telefonla konuşan biri bana çarparak geçmişti. Hem de normal bir çarpma değildi kesinlikle. Benden biraz uzun boyu ve sert yapısıyla adeta omzumda küçük çaplı bir göçük bırakmıştı. Önüme geçtiğinde arkasını dönüp, telefonla konuşurken yüzüne yerleşen sırıtmayı bozmadan hafifçe elini kaldırdı ve fısıltıyla "Afedersin dostum." deyip devam etti yoluna.

Yanına çanta bile almamış, siyah deri ceket ve dar kot pantolonla yürüyordu önümden sallana sallana. Ben-sırt-çantamla-tam-tekmilken!

Ayrıca sarı saçları komik gelmişti. Lise biter bitmez heveslenip saç rengini değiştiren, ergenliğe veda edememiş çocuklardan biriyle aynı bölümdeydim ve kim bilir buna benzer daha kaç tanesi vardı içeride.

Salona girdim ve yarısı dolmuş, deri sandalyeleriyle kocaman tiyatro salonuna benzer alanda yürürken oturacak bir yer bakmaya başladım. Yarısı derken, o kadar büyüktü ki o yarıyı dolduran insan sayısı bile yüzü aşkın olmalıydı. Ortalara bir yere geçtim şöyle etrafında az insan bulunan bir yer gözüme çarpınca. En yakın dolu sandalye benden üç-dört adım ötedeydi ve henüz tanımadığım insanlar arasındaki yalnızlık kesinlikle güven veriyordu.

Değişik tip çoktu etrafta. Koridorda gördüğüm çocuk tek değildi yani. Bir kaç saç boyama vakasıyla daha karşılaşmıştım. Kızlar genel olarak güzeldi ama bölümdeki erkeklere bakım konusunda mağlup olmaları oldukça şaşırtıcıydı. Birazdan konuşma filan yapacak yetkili adam -artık her kimse- gelmeden önce etrafı inceleyip ara ara saatime bakıyor ve böyle zaman öldürüyordum.

Bu arada az önce değişik tiplerden bahsettim, evet. Ama sadece gözlem yapıyordum ve en değişiklerinin bana çatacağını düşünmemiştim bunu söylerken. Yani benden uzakta istedikleri kadar değişik olabilirlerdi ama dakikalardır bir sıra arkama geçmiş, sırt çantası takmamla alay edenler artık benim alanıma girmiş sayılırlardı.

Onları umursamadan kendi kendime mırıldanıyordum ben de, benim gibi çanta kullanan birileri daha var mı diye etrafa bakarken.

"Ne yani lisanslı iron man çantası mı takıyorum? Benim yaşımdaki her öğrencide olan basit sırt çantası işte! Ahmaklar."

Channie Says Specialजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें