Shannon Williams - Daybreak Rain
--
Ertesi sabah uyandığım ilk an, sıradan bir gün gibi başımın ağrısıyla ilgileniyordum sadece. Kendime gelince gözlerimi açıp yatakta sırt üstü uzandım ve başımı ovuşturdum. Saate bakmaya karar verip elimi sol tarafa uzatacağım sıradaysa telefonumun orda olmadığını fark ettim. Tam nerde diyecekken hatırlamam uzun sürmemişti. Şu an içerde bir yerde hala ıslak olmalıydı.
Dersim olduğu için fazla oyalanmadan yataktan kalktım ve hala sızlayan elimle ensemi kaşırken odanın kapısına doğru yürümeye başladım. Dışarıdan gelen seslerle bugün de yağmur yağdığı gerçeği kafamda yankılanıyordu. Durağa kadar saçlarım bozulmadan nasıl gidecektim?
Salona çıkıp duvardaki saate baktım önce. 9'u biraz geçiyordu ve hala vaktim var sayılırdı bugünkü ders için.
Sonra kafamı kanepede uyuklayan çocuğa çevirdiğimde gördüğüm manzara karşısında gülmemi engelleyememiştim.
"Bugün düşmemişsin."
Ama her nedense pek mantıklı gelmemişti. Yüzü tavana dönük, kıpırtısız uyumasından duyduğum merakla ona doğru yürümeye başladım. Pekala normal insanlar benim ilk günlerde yaptığım gibi "yerde" görünce şüphelenirdi ama anormaldi bu çocuk sonuçta. Beni de haliyle anormal tepkiler vermeye alıştırmıştı. Bir sabah bile kanepesinde mışıl mışıl uyurken rastlamamıştım çünkü. Yerde battaniyesine sarılmış yatıyor olması gerekiyordu şu an.
"Hey. Kafana taş mı düştü?"
Yaklaşıp omzuna dokundum.
"Jongin?"
Yüzüne dikkatli bakınca ilk seferde fark etmediğim bir şeyler çekmişti dikkatimi. Terlemiş gibiydi. Ve yüzü az önce bahsettiğim anormallikte kızarıktı.
"Uyansana!"
Elimi uzatıp yanağına dokundum. Ve gerçekten normalden sıcak olduğunu hissettiğimde anlamıştım bir terslik olduğunu.
"Jongin?" İsmini daha yüksek sesle söyleyip aklıma gelen ihtimalle elimi alnına götürdüm.
"Oha!"
Yüzü kıpırdamış ve gözlerini sıkıp dudaklarını oynatmıştı tepki olarak. Sonra gözlerini aralamaya çalıştı ama bir yere kadar açabilmişti. Ve dokunduğumda fark ettiğim kısım, yüzü tam anlamıyla yanıyordu.
"İyi misin? İyi hissediyor musun yani?" Gözlerini açsa da bir şey söylememişti. Ki gözlerini açık tutması da uzun sürmemişti fazla.
"Jongin?"
Telaşla yüzünü sarstım uyansın diye. "Bi tepki ver!
"Lanet olsun."
Belimi doğrultup odanın içinde dolaşmaya başladım. Hızlıca telefonumu elime alıp ambulans, taksi filan çağıracaktım. Ama son bıraktığım yerde beni bekleyen lanet telefon açılmıyordu.
"Senin telefonun nerde?" Koşarak geri yanına gittim. Sehpanın üstünde yoktu. Yere baktım eğilip. Orda da bulamamıştım. Koltuğun üstündeki pantolonunun cebine bakmayı denediğimdeyse bulabildiğim tek şey evin anahtarları olmuştu.
"Jongin telefonun nerde diyorum?!"
Beni duyabilecekmiş gibi bağırdım yüzüne. Ne yapmam gerekiyor bilmiyordum. En yakın taksi durağına filan mı koşmalıydım? Ya da Bayan Jung? Evet. Onun telefonunu isteyecektim.
YOU ARE READING
Channie Says Special
FanfictionTuhaf. Galiba beni ve onca yıllık yaşantımı tanımlamaya yeterli bir kelime. Başka kelimeler de biliyorum ama ben Baek değilim genelde küfür etmem. Ben kirayı tek üstlenmek pahasına ev arkadaşı istemeyen biriydim. Bilirsiniz, misafirim varken başkası...