29. Bölüm - Part 2 "En Yıldızlı Gecelerimize"

5.1K 393 426
                                    

Şarkı seçiminde size güveniyorum. Ama mutlaka duygusal halinizi dışa vuran bir şarkı seçin kendinize, fonda dursun. 

--


"Canın ne istiyorsa al." Markete attığımız ilk adım için söylenebilecek en iddialı sözdü.

Jongin'le üstümüzü değiştirip zaman kaybetmeden evden çıkmış ve tepeye doğru çıkan yolda saat gece yarısı olmak üzereyken bulduğumuz ilk açık markete dalmıştık. Bir iki adım önümde ilerlerken üstünde en az bende durduğu kadar iyi duran kıyafetlerime baktım yeniden. Beyaz üstüne gri ve mor bitki desenli tişörtümü ve siyah pantolonlarımdan birini vermiştim ona. Duş alıp yüzünü gözünü silmeye vakit olmasa da en azından kıyafetiyle doğum günü çocuğu olmanın hakkını vermeliydi.

Ben onu süzerken bir anda arkasını dönüp soru sorar gibi yüzüme bakmasıyla yüz ifadem sarsılmıştı.

"Canım bir şey istemiyor."

Şu anki ruh halinden beklenecek türde bir cevaptı. Bu yüzden üstelemeden küçük sepetlerden birini kapıp yanına geçtim ve kafamla abur cubur reyonunu işaret ettim.

"Bu gece bolca çikolata istiyorum."

Şöyle bir anlamsızca yüzüme bakıp önüne çevirdi başını ve utangaç çocuklar gibi yanımda yürüdü sadece. Ben ülkenin 7 yaş altı bütün çocuklarına yetecek miktarda bitter çikolatayı yağmalarken de sessizce beni izlemişti.

"Şimdiii..." dedim elimdeki dolu sepetle etrafıma bakınırken. "Ne içiyoruz?"

Elbette tepki beklemiyordum bu yüzden doğrudan içkilerin önüne tek başıma attım kendimi.

"Absolut" demesiyle önce arkamı dönüp yüzüne baktım merakla. Ve kocaman gülümseyerek sordum. "Ağzından gün boyu çıkan neredeyse tek kelime duyduğum en pahalı kelime olmak zorundaydı değil mi?"

Hızla arkamı dönüp bütün maddi hesaplamalarıma bir seferliğine siktiri çekerek en büyüğünü attım sepete. İki ay köpek gibi çalışsam eldeki parayla da birlikte borcu kapatıyordum giyinirken yaptığım hesaplamalara göre. Bugün felekten bir gece çalmanın zararı yoktu.

İkimizin elinde de poşetlerle, loş sokak lambalarının aydınlattığı tepeden aşağı bizim sokağa yürüyorduk . Sallana sallana keyifle Jongin'in iki adım önüne geçip yürüyüşümü kesmeden yüzüne bakmaya başladım. O da hafif bir gülümsemeyle ne söyleyeceğimi merak eder gibi bakarak karşılık vermişti.

"Bugün seni benden başka kimselerin görmediği, bilmediği bir yerde ağırlayacağım Kim Jongin."

Gülümsemesi biraz daha genişlediğinde çocuk gibi geri geri adımlar atarak konuşmaya devam ettim. Sesim biraz daha yüksek çıksa boş sokakta gecenin bir vakti epey yankılanacaktı.

"Bizim evin terasında!" Reklamcı edasıyla, tuttuğum poşete rağmen sağ elimi kaldırıp ufka doğru huzurla çevrilmiş gözlerle anlatmaya devam ettim. "Görmelisin Jongin... İlk geldiğimde fazladan eşyaları kaldırmak için tavan arasına çıktığımda tesadüfen teras kısmına ayak basmıştım. Hava bu gecekinden daha şeffaf, yıldızlar daha parlaktı tabii..." Gözüm yukarı kaydı bir anda ve havayı inceledim. "Şimdi fazla yıldız yok görünürde... Hava da pek bi kasvetli. Ama olsun. Yukarı çıktığımızda ne demek istediğimi anlayacaksın."

Sözlerimi gülümseyerek bitirdiğimde ona bakarak geri geri yürümeye devam ediyordum. Jongin'in de benim gibi gülümseyen gözlerinin bir anda benim arkama çevrilip korkuyla açılmasının ardından saniyelik bir korku sarmıştı içimi.

"Dur, dikkat et!" diyerek kolumdan tutup kenara çektiğinde hem telaşlanarak çekiştirdiği yöne geçmiş hem de ne var diye arkamı ani bir hamleyle döndüğümde bir anlık boşlukla kısa bir çığlık atarak yerimden sıçramıştım.

Channie Says SpecialWhere stories live. Discover now