"Kanepen hala emrinde."
Berbat haldeki misafirimi kapıdan girer girmez yatağa yönlendirdim. Ama şöyle bir üstüne başına baktığımda tüm sorun uyumakla çözülecek gibi durmuyordu. Yıpranmış ceketi ve is kokan giysilerini çıkarıp bir duş alması şarttı.
"Banyo da emrinde..." dedim karar değiştirerek. "Üstünü de değiştir. Hatta bunları çöpe at. Ya da en azından makineye at. Dolabımdan istediğini alabilirsin. Alt çekmecede paketi açılmamış iç çamaşırlarım var."
Ben sanki çekilsem kaçıp gidecekmiş gibi kapının önünde dikilirken Jongin benimle hiç muhatap olmadan ceketini çıkarıp elinde sarkıtarak banyoya yürümeye başlamıştı bile.
Yarım saate yakın süredir elimde işine yarayacak yeni ve temiz giysilerle banyo kapısında bekliyordum. Su sesi kesildikten sonra da bir beş dakika daha beklemiştim. Sonunda kıyafetleri kapının eşiğine bırakıp salona dönmeye karar verdim. İki dakika sonra da çıkmıştı zaten.
Ben kanepede oturmuş etrafa bakınırken onun eşikte benim bornozumla yere eğilmiş, kıyafetleri teker teker kucağına aldığını gördüm. Bana bakmadan seslendi.
"Bunu giydim ama, umarım sorun değildir."
"Yo-yok. Giy. Sorun değil."
O gece olay bundan uzun sürmemişti. Kanepede uyumasını söylemiştim ilk geldiğinde ama kaçıp gider korkusundan ani bir karar değişikliğiyle onu odama postalamış, kanepede ben yatmıştım. Donuk suratı benimle tartışmaktansa her şeyi kabul etmeye hazır gibiydi zaten. Bu yüzden pek zor olmamıştı.
Ertesi sabah olağan başlamamıştı. Uyandığımda yerinde olmaması filan? Değil. Evet, kapıdan içeri kafamı soktuğumda yatakta ne Jongin'i ne de yorganımı görmüş ve telaşla patır patır ses çıkaran terliklerim ayağımda, koşturarak içeri dalmıştım. O an küçük bir telaş yaşamış olabilirim. Ama ilerlediğimde sol tarafta komodinle yatak arasında yerde yorgana bürünmüş uyuduğunu gördüğümde rahatlamadan doğan bir gülümsemeyle sessiz sessiz geri çıkıp gitmiştim odadan. Bazı şeyler hiç değişmiyordu.
Buna rağmen sıradandı her şey. Olağan olmayan şey ben kahvaltı hazırlama işini bitirip –yaklaşık bir saat sonra filan- banyoda Jongin'in çıkardığı giysileri temizlemeye giriştiğimde karşılamıştı beni. Ceplerini boşalttığım ne varsa makineye tıkıyordum ki dün giydiği deri cekete aynı işlemi uyguladığımda ne göreyim...
"JONGİN!"
On dakika kadar önce uyandığını sezmiştim odadaki seslerden bu yüzden odaya doğru yürürken hiç çekinmeden adını bağırmıştım. Elimdeki sigara paketiyle...
"Senden duymayı beklediğim şeyler var eski dostum. 'Açıklayabilirim.' gibi!"
Hızlı adımlarla gidip dikildim odanın kapısında. Jongin yatağın sol tarafında sırtı bana dönük oturuyordu. Az önceki cümlemle kafasını çevirip yorgun bakışlarını havaya kaldırdığım zehir paketine dikmişti.
"Kahvaltıdan sonra mı açıklamak istersin yoksa gidip hemen klozete atalım mı?"
İstifini bozmadan sükunetle ayağa kalkıp yavaş adımlarla yanıma gelişini izledim. Yetmiş yaşında birinin ruhu içine kaçmış gibiydi. Bu haline inanamıyordum.
Elimdeki paketi sertçe koparır gibi alıp yanımdan geçip gitti. Üstünde benim tişörtüm ve alt eşofmanım vardı.
"Jongin buna izin vermem!"
Ona dönüp sesimi yükselttim. Banyoya doğru giderken beni pek umursuyor gibi değildi, paketi cebine tıkmış ve kapıdan girip kilidi çevirmişti.
YOU ARE READING
Channie Says Special
FanfictionTuhaf. Galiba beni ve onca yıllık yaşantımı tanımlamaya yeterli bir kelime. Başka kelimeler de biliyorum ama ben Baek değilim genelde küfür etmem. Ben kirayı tek üstlenmek pahasına ev arkadaşı istemeyen biriydim. Bilirsiniz, misafirim varken başkası...