32. Bölüm - Part 2 "Limonata Etkisi"

1.7K 208 228
                                    

Yarım saatte ben üç buçuk şişe daha devirmişken Jongin sadece eşlik ediyor olmak için bir tane kutuyu ağzında çevirip duruyordu.

Benim hızlı içişimin zaten bir sebebi varken Jongin'in elime ne olduğunu sormasıyla hızım daha da artıyordu. Bir yandan her şeyi hazır gevşemişken anlatıp bu yükü üstümden atmak istiyor olsam da diğer yandan onun ay ışığıyla gördüğüm yüzüne mal mal bakmaktan başka bir şey gelmiyordu içimden.

Jongin onunla ilk içtiğimizdeki zamanlarda olduğu gibi bana giderek yaklaşıp karşımda yerini almıştı dizlerimiz birbirine değene kadar. Cevap almaya çalışmayı, geçiştirmelerim sonucu bırakıp o da benim içimden gelen ikinci şeyi yapıyor, başka hayat gayesi yokmuş gibi yüzüme bakıyordu.

"Ne var?" Onun bana baktığı gibi gözlerim ondayken gülümsedim. "Yüzüm soyulmaya başlayacak." Boştaki sargılı elimi sahte bir telaş ifadesiyle yüzüme götürmüştüm.

"Benimki çoktan soyuldu o halde." Birasını kenara bırakıp küçük, anlamlı bir bakış attı.

"Hadi ya?" Gülümsemem genişlemişti. Elimi indirip bir yudum daha aldım bakışlarım sağa sola kaçarken. "Bakıyor muydum? Fark etmedim."

Jongin'in karanlık odada karşı karşıya otururken birbirimize bakıp gülümsememizle ya da şans eseri üzerimize yansıyan ay ışığıyla ilgili edebi bir şeyler söylemesini beklemiştim, ama beklediğimden farklı girmişti söze.

"Sehun?"

"Efendim?" Yarısından fazlası bitmiş birayı fondipleyip bir nefes verdim ve yüzüne baktım tekrar, biradan ekşittiğim ifademle.

"Dudaklarım neden küçük diye düşündün mü daha önce?"

Kaşlarımı çatıp düşündüm birkaç saniye. "İyi bi gündem maddesi olabilirmiş ama hiç düşünmedim... Ayrıca benimkiler küçük değil seninkiler büyük Robin-sshi."

Anladığını belirten bir kafa hareketiyle birasını içmeye geri döndü. Tam bir yudum alırken uykusuzluktan çökmüş göz altları çekmişti dikkatimi. Gün ışığı veya ay ışığı fark etmiyor, ufak anlık kusurları bile kusursuz geliyordu. Bunu fark etmiştim o an. Belki de alkoldendi. Ama tekrar düşündüğümde karar vermiştim ki ne tür ışıkta göründüğünün farkı olmadığı gibi, benim de ne tür bir kafada baktığım fark etmeden gözüme kusursuz geliyordu.

Bir anda "Ee?" dedim konudan sapan düşüncelerime ara verip. Devamında gülümsemiştim. "Bu gece de bunu mu düşünelim?"

Eliyle kavradığı bira kutusunu hafifçe indirip o da benim gibi gülümserken biraz sessiz kalmış, ardından hızlıca yaklaşıp küçük ama birkaç saniye süren bir öpücük kondurmuştu küçük dudaklarıma.

O yerine geri geçinceye kadar kıpırtısız kalmış dudaklarıma gecenin bilmem kaçıncı gülümsemesi yerleşirken Jongin, teorisini sunmak üzere sözlerine devam etmişti.

"Sana da öyle geliyor mu bilmiyorum ama seni öptüğümde, dudaklarım bi yapboz parçasıymış da hemen yanında olması gereken eksik parçayla birleşmiş gibi hissediyorum."

Ciddiyetini hiç bozmadan bitirme tezini sunar gibi devam etti. "Dudakların küçük... Küçük çünkü benimle karşılaşacağını biliyordu Tanrı seni yaratmadan önce."

Sözünü bitirdiğinde ikimizi de manasız bir gülme sarmıştı. Hızlıca kafamı sallayıp geciktirmeden yanıtladım.

"Siz sanatçılar çok garip adamlarsınız. Bi de mesela karşımdaki eğer sen olmasaydın cümlen bittiğinde aklıma gelen ilk şey, 'o zaman Tanrı ilk Jongin'i mi yarattı?' olurdu."

Channie Says SpecialWhere stories live. Discover now