22.bölüm - Karışık işler -

2.7K 117 6
                                    

(Sondaki notu okuyun lütfen )

Buğra'dan

Ellerimi eski ahşap masaya dayamış karşımda sandalyeye bağlanmış bir şekilde oturan adama baktım. Eli yüzü kandan görünmüyordu ama hala konuşmamıştı.

Eski depo karanlıktı. Fazlasıyla etrafa yayılan küf kokusu ilk başlarda her geldiğimde midemi bulandırsa da sonradan kokuya alışmıştım. Pislik içindeki duvarların çoğu kurumuş kanla kaplıydı. Yada aptal duvar yazılarıyla.

Karanlık koridordan gelen ayak sesleriyle doğruldum. Sürekli yanıp sönen bozuk ışıkların altında Fatih elinde tuttuğu bir dosyayı masanın üzerine fırlattı.

"Baksan iyi edersin. "

Dosyayı açmadan ona dönüp masaya yaslandım. Kanla kaplı ellerimi göğsümde çaprazlayıp "Sen anlat " diye söylendim.

Fatih üzerindeki gömleğinin bir düğmesini çözüp eliyle saçlarını karıştırdı. "Abi, adam o gece hiç görmediğini söylüyor. Çok üsteledik sende çabaladın ama konuşmuyor. Ya gerçekten masum yada çok iyi susturulmuş.  "

"Bu kadarını bende biliyorum. Kısa kes. "

Sıkıntılı bir nefes verdi.  "Adam konuşmaz. "

"Neden? " Cidden canım sıkılmaya başlamıştı ve buradan bir an önce çıkmak istiyordum.

"Adamın dilini kesmişler. "

Arkamı dönüp yüzünü dağıttığım adama bakıp gözlerimi yumdum. Adam dilsizdi ve ben öldüresiye dövmüştüm. Lanet olsun!

Ahşap masayı devirip bir tekme savurdum. Önümü kapatıyorlardı. Bu kadar tedbirli olmaları akıl alacak cinsten değildi. Elimi saçlarıma götürüp sesli bir şekilde nefes verdim.

"Adamı temizleyin. Hatta bir doktor  çağır. İyi olduğundan emin olunca evine bırakın. "

Fatih sadece başını salladı. Kanlı ellerime tiksinerek bakıp üstüme sildim. Yaptıklarıma karşılık elimde olan şey yine koca bir sıfırdı. Tabi birde peşimi bırakmayacak olan vicdan azabı.

Hızlı adımlarla yanıp sönen lambaların aydınlattığı koridoru geçip karanlık sokağa attım kendimi. İçim gibi her yer karanlık ve bomboştu. Ellerimi ceplerime sokup ağır adımlarla yürüdüm. Nereye olduğunu bilmeden...

Mina'dan

Cehennem vardı. Ateşler vücudumu yutmaya çalışırken kaçmaya çalışıyordum. Ama alevler o kadar hızlı ilerliyordu ki ilk önce saçlarımdan tutuşmaya başladım. Panik içinde ağlayarak saçlarıma bakarak çıkarken dar bir sokağa çıktım. Alevler uzaklaşmıştı ve sanki hiç saçlarım yanmamış gibi rahat bir şekilde yürümeye başladım.

Bu sefer karanlık beni yutacak gibiydi. Yürümemek için kendimi durdurup geriye doğru döndüm ama arkamda sonsuz bir karanlıktı. Gözlerimden korkuyla yaşlar süzülürken el yordamıyla yürümeye çalışıyordum. Alnımda biriken terleri silip hıçkırıklarımı serbest bıraktım.

Uzakta küçük bir el fenerinin ışığını hissettiğimde gözlerimi silip titrek adımlarla küçük ışığa yürüdüm. El fenerinin ışığı nerden geldiği belli değildi ama gördüklerimle olduğum yerde kalmıştım.

"Onunla işimiz az kaldı. İşimiz bittiğinde ölmeyi dileyecek aşkım "

Duyduğum ses Buğra'ya aitti ve duvara yaslayıp öptüğü kişi Mine'ydi. Boğazıma oturan yumruyla onlara yürüyüp ben buradayım diye bağırdım ama onlar beni duymadan deli gibi öpüşmeye devam ettiler. Ve Ateşler vücudumu yalarken karanlığa doğru çekildim. Sesim çıkmıyordu. Ölüyordum...

AŞK MI BU?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin