♥34.bölüm ♥

2.1K 103 20
                                    


6 ay sonra

"Tamam anne. Evet biliyorum... Evet herkese hemen güvenmeyeceğim. Hocalarımı dinleyeceğim. Anne artık geç kalıyorum "

Sol elimdeki telefonu kulağımdan uzaklaştırıp gözlerimi devirdim. Annemin son bir saattir çektiği nutuk sonrasında kendimi eyfel den atacak kadar kötü hissediyordum. Alt tarafı üniversiteye başlıyordum .

Telefonu son kez kulağıma tutup "Öpüyorum annecim uslu kız olacağım söz. " Diye konuştuktan sonra annemin cevap vermesine izin vermeden telefonu kapattım.

Telefonumu mutfaktaki masaya fırlatıp odama doğru yürüdüm. Türkiye de ki odama çok benzeyen eşyalarla dolu odaya girdim. Dolabımın önüne gelip beyaz sırtı açık uzun bir bluz, altına siyah tayt çıkardım. Üzerimi giyindikten sonra kollarıma bilekliklerimi taktım. Hepsi özeldi yada Gözde öyle olduğuna inanıyordu. Gözde kim mi? 

Ev arkadaşım. Son altı aydır beraberiz ve benim giyim tarzımı değiştiren yegane insan. Artık daha tarz giyindiğimi söylüyordu en azından. Onunla Fransa'ya geldiğim ilk hafta çaresizce bir parkta ağlarken tanışmıştım. Fransızcam iyi değildi tam olarak ve insanlar beni anlamıyordu. Babamın benim kalmam için ayarladığı yurt ise kendini beğenmiş zengin sürtüklerin yeriydi ve hepsi çok akıcı dil konuşuyorlardı.

Kendimi uzaydan buraya gönderilmiş gibi hissediyordum. Okulumda kimseyle konuşmuyor, zaten konuşmak isteyenlerle de bir yere kadar iletişime giriyor daha fazlasını yapamıyordum. Kendimi o kadar çaresiz hissediyordum ki bir gün okul çıkışı bir parka gitmiş ve ağlamaya başlamıştım.

Kimseyi tanımıyordum ve beni bu duruma mecbur bırakan o piçi düşündükçe gözlerimdeki yaşlar daha hızlı akıyordu. İşte öyle bir zamanda yanıma oturan Gözde ile tanışmıştım. İlk önce Fransızca bana nasıl olduğumu sorunca ona o anki sinirle Türkçe olarak küfür etmiştim ama buna karşılık Türkçe olarak küfür işitince çölde su bulmuş bedevi gibi koluna yapışmıştım.

Ve şimdi onun evinde kalıyor ve onunla çok sıkı bir arkadaşlık kuruyordum. Çok tatlı kaçık bir kızdı. Hergün farklı bir sevgili yapıyordu ve beni dehşete düşürüyordu.

Bileklerimi o almıştı. Hepsinin bir özelliği vardı. Sağ bileğimde olan sarı renkli taşı olan bileklik kötü enerjiyi yok ediyormuş. Onun yanında ki kırmızı ise gerçek aşkı bulunca kopacakmiş. Bunlara inanmasam da bana bunlar hakkında anlattığı efsanelerden etkilenip takar hale gelmiştim.

Bilekliklerim ile işim bitince belimi geçen saçlarıma bir şeyler yapmak için boy aynasına yürüdüm. Köşede duran tarağı alıp fırçaladıktan sonra yan dönüp belime inen bal rengi saçlarıma memnun bir şekilde baktım. Daha sonra iki elimle saçımı toplayıp kafama doladım. Saçlarımı tel tokayla sabitledikten sonra Bileğime sardığım kırmızı kumaşı çözdüm. Bandana şeklinde  iki kez dolandıktan sonra düğüm attım. Gözlerime rimel, dudağıma da çilekli parlatıcımı sürdükten sonra üniversitede ki ilk gün için hazırdım.

Heyecanlı değildim. Aksine biraz olsun içim rahattı. Siyah çantamı alıp mutfağa girdim. Masaya bıraktığım telefonu aldıktan sonra tezgahın üzerinde duran post it ve kaleme uzandım.

İlk gün üniversiteye geç kalmak istemiyorum o yüzden senin için çok erken bir saatte seni uyandırmak istemedim. Akşam görüşürüz. ÖPÜLDÜN.
                                       Mina


Post iti buz dolabının üstüne yapıştırdıktan sonra evden çıktım. Fransa sokaklarında yürürken yine içimi memleket özlemi doldurmuştu. Her geçen gün buraya daha çok alışsamda Türkiye burnumda tütüyordu.

AŞK MI BU?Where stories live. Discover now