1.5

14.5K 747 590
                                    

Okumaya başlamadan önce, minik bir duyurum var. Bilmeyenler için, "Rebel | Daddy Issues" adında yeni bir daddy issues kitabına başladım. Umarım onu da okur ve seversiniz, iyi okumlar!
***

Düşecek ve parçalara ayrılarak ölecek olmamın etkisiyle kanımda yükselen adrenalinin sonucunda geri çekilmek aklımın ucuna bile gelmiyordu ve sanırım Mete de benimle aynı durumdaydı.

Nefeslerimiz birbirine karışıyordu ve en son sigara içmemiz sebebiyle ortada büyük bir koku vardı. Ama bu durumda biraz bile rahatsız etmiyordu. Dudaklarının nasıl hissettirdiğini merak ediyordum. Mete ile bir ilişkimiz olsa hayatım nasıl olurdu merak ediyordum. Onu istediğim zaman öpebilmenin ve elini tutarak yürümenin nasıl olduğunu merak ediyordum. Bu yüzden hareket edemiyordum. Ona karşı bir atak yapamazdım ama geri de çekilemezdim. O kadar güçlü değildim, ne yazık ki.

"Önemli değil." Dalga geçer ses tonuyla konuştuğunda içinde bulunduğumuz durumdan etkilenmediğini anlamıştım. Kollarından tutmaya devam ediyordum ve parmaklarımı bile hareket ettiremiyordum. Sadece konuşurken bile dudakları dudaklarıma değebilirdi ama bundan korkmuyordu. Onun tabuları yoktu ama beni de istemiyordu. Pantolonumun kemerliğinde olan parmaklarını hareket ettirip aşağı indiğini hissettim ve beni ittirerek birbirine değen vücutlarımızın ayrılmasını sağladı. Yani, o çekilemiyordu çünkü zaten sırtı duvardaydı ama yine de hiç ayrılmamayı tercih ederdim.

Ellerimi yavaşça kollarından ayırdım ve yüzümü yüzünden iyice uzaklaştırdım. Ahlaksız gülümsemesi yüzündeydi ve bu yüzümün ısınmasına neden olmuştu. Elim her zamanki gibi yüzüme giderken Mete gülerek önümden çekildi ve yürümeye devam etti.

Sakinleşmek için gözlerimi kapattım ve sayı saymaya başladım.

Bir iki üç.
Onu öpmeliydim.
Dört beş altı.
Onu bu kadar çok öpmek istediğimi şu an fark ediyordum.

Gözlerimi açtım ve etrafa bakındım. Ev çok büyük değildi ama nereye gittiğini görmemiştim ve bu gerginlikte bu bile beni korkutuyordu.

"Efendim?" Mete'nin sesini duyduğumda hızlıca sesinin geldiği odaya gittim ve eşikte durdum. Arkası dönük bir şekilde telefondaydı. "Bu gece müsait olmayacağım. Ben seni ararım." Güldüğünü duyduğumda kaşlarımı çattım. Bu gece neye müsait olmuyordu ve neden müsait olmuyordu? "Evet, görüşürüz." En sonda oldukça seksi çıkan sesine karşılık sinirle yüzümdeki elimi çektim.

Sadece beni değil, herkesi etkisi altına alıyordu ve onunla şansı olmayan tek kişi bendim.

Arkasını dönüp beni gördüğünde yüz ifademi değiştirmeye gerek duymadan içeri girdim. O da yüzündeki hafif şaşkınlıkla beni izliyordu.

"Dövme işleri mi?" Keyifli bir şekilde kaşlarını havaya kaldırdı.

"Hayır." Verdiği cevapla yutkundum ama karşısında dikilmeye devam ettim.

"Başka bir işin daha mı var?" Kıkırdayıp başını eğdi.

"Hayır." Sınırlarımı zorladığımın bilinciyle iç geçirdim ve terlemeye başlayan avuç içlerimi kotuma bastırdım.

"Ben... Bir dövme daha istiyordum da, o yüzden sordum."

"Bir tane daha?" Gülerek açık gri koltuklardan birine oturdu. Bir şeylerin rengine bile yeni baktığımın farkındalığıyla odaya kısa bir bakış attım. Açık gri, düz koltuklar ve koyu gri bir halı. Halının üstünde siyah, alçak bir masa. Duvarlarda üç tane karmaşık, koyu renkli tablo ve bir tane televizyon. Basit ama güzeldi. Aslında bir nevi Cehennem'in dizaynına benziyordu.

"Evet. Ama ne yapacağımı bilmiyorum."

"İlk dövmeni kimseye göstermiyorsun bile." Siyah masanın üstündeki içki şişesinden bardağına biraz doldurdu ve bana dönüp başıyla kanepeyi işaret etti. Ayakta durmayı bırakıp işaret ettiği yere oturdum ve başından beri sırtımda olan hafif çantamı sırtımdan çıkarıp koltuğa bıraktım.

"Çünkü çok da açıkta kalan bir yerde değil." Dövmemin her zaman sütyenin geçtiği yerde olduğunu hatırlamasını umuyordum.

"Sana göre." İçkisinden bir yudum alıp bardağı masaya geri koyduğunda başımı olumlu anlamda salladım. Yani, öyleydi sanırım.

Lafı uzattığımın farkındaydım. Sormam gereken tek şey bir sevgilisinin olup olmadığıydı ve tek bir dövme daha istemiyordum. En azından şimdilik.

"Sana özel bir soru sorabilir miyim?" Tek kaşını kaldırıp saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı.

"Sor." Tam gözlerimin içine bakarken yutkundum. Deli cesareti donunda bir dövmem olmuştu ama en azından şu an Mete'nin evindeydim.

"Sadece meraktan," derin bir nefes aldım. "Bir sevgilin var mı merak ediyorum." Gözlerime bakmayı bırakmadı ve gülmedi.

"Bir sevgilim yok." Dudaklarının kenarları varla yok arası yukarı kalkarken cevabımı beklediğinin farkındaydım. Ama duygularımı kendime saklamaktansa gülümsedim.

En azından bugün güzel bir haber almıştım.

"Bu kadar umutlanmamanı öneririm." Söylediği şey gülümsememi yüzümde dondururken o da gayet ciddi duruyordu. "Sana yardım ettim çünkü yardıma ihtiyacı olan bir çocuksun. Bunun altında bir şey arama."

"Bir çocuk olduğum için." Söylediğimi onaylarcasına başını aşağı yukarı salladı. Aramıza bir sınır koyma çabasını anlıyordum, çünkü resmiyette bir çocuktum. Ama bu değişecekti. "Yarın itibariyle bir çocuk olmayacağım." Ayağa kalktığımda kaşları havadaydı. "Yardımın için teşekkürler, Mete." İsmini söylediğimde dudaklarını yalayıp hafifçe gülümsedi ve o da ayağa kalktı. Onu beklemeden koltuktaki çantamı aldım ve odadan çıkıp daire kapısına ulaştım. Arkamda olduğunu biliyordum ve ona yine de bakmadım.

Aramızdaki şeyin özel olmadığını biliyordum. Ama bunu istiyordum. Onunla olmak istiyordum ve o bunu biliyordu. Yine de onun için bir seçenek değildim, doğal olarak. Fiziksel ya da zihinsel, uyuşmuyorduk. O tanrıça gibi kadınlarla takılıyordu, asiydi ve ben gerçek anlamda bir balığa benziyordum, boyun eğendim. Bir dövme beni özgürleştirmemişti, tabii ki.

Elimi kapının koluna götürdüğümde kapıyı açamamıştım çünkü Mete kolumdan tutup ona dönmemi sağlamıştı. Ama dengemi kaybettiğim için sırtım da soğuk kapıyla buluşmuştu. Mete'nin saçlarından bir tutam yüzüne düşerken gözüme girmeye ant içmiş kaküllerimi düzeltmek için başımı iki yana salladım. Bir şey söyleyecek gibi duruyordu ama ona sormak yerine biraz daha beklemeyi tercih ettim. Çünkü okullar açılana kadar evden çıkamayacağımın farkındaydım. Yani, arkama bakmadan koşmamın açıklamasını yapamayacaktım. Ne diyebilirdim ki? Bu yüzden Mete'yi uzun süre göremeyeceğim bilgisiyle yüzüne bakmaya devam ettim. Gözlerinin kenarlarındaki ve alnındaki belli belirsiz çizgilere, dümdüz olmasına rağmen dağınık duran saçlarına ve bir şekilde tanıdık olan gözlerine baktım. O ise direkt olarak gözlerimin içine bakıyordu ama yaklaşmıyordu da. Aramızda büyük bir adım kadar mesafe hâlâ vardı.

"Dediklerimi unutma." İç geçirip başımı aşağı yukarı salladım. Kimsenin seni bu kadar etkilemesine izin verme, ailenin bile. Unutmayacağımı biliyordum ama uygulama kısmından emin değildim.

"Unutmam. Teşekkür ederim, her şey için." Başını salladığında arkamı dönüp kapıyı açtım ve hızlıca evden çıkıp arkamdan kapıyı çektim. Son kes yüzüne bakmamıştım çünkü bu sadece benim tarafımdan hüzünlüydü. Mete'nin gerçekten umrunda olmadığını anlayabiliyordum. Yani tabii ki yardımcı olmaya çalışıyordu ama fazlası yoktu.

Bu yüzden merdivenleri ikişer ikişer inerek eve doğru ilerlemeye başladım.
***

İki bölümdür Emre yok ama kendinizi hazırlayın ;)

Petty | Daddy IssuesWhere stories live. Discover now