4.4

10.6K 737 291
                                    

Hayatım, toplamaya çalıştıkça daha çok dağılıyordu, parmaklarımın arasından kayıyordu. Bacağımda el hissedince ürkerek kafamı kaldırdım ve ellerimi yüzümden çektim.

Ya ölecektim ya da aklımı kaybedecektim.

"Mete?"
***

Mete karşıma, yere diz çökmüştü. Bir süredir böyleydi ama ben gerçekliği anlamakta zorlanıyordum ve sadece gözümü kırpmadan yüzüne bakıyordum.

Önceden çenesini biraz geçen saçları şimdi kulaklarına geliyordu. Dudakları kuruydu, birbirine bastırmıştı bu yüzden dudak kenarlarındaki çizgiler belirginleşmişti. Gözlerinde ne vardı yine anlamıyordum. Duvarları hala sağlamdı. Şefkat? Hüzün? Mutluluk? Ona bu kadar uzakken nereden bilebilirdim bilmiyordum. Kendi kendime gülümsedim, Mete'nin Duvarları. Eğer delirmezsem ve anılarımı yazarsam adını böyle koyardım. Sonuçta duvarlarından başka bir şeyle henüz tanışmamıştım. Yüzümdeki gülümsemeyi fark etmiş olacak ki o da gülümsemişti.

Aylarca ortadan kaybolup geri döndüğünde ona gülümseyeceğimi sanacak kadar bana güveniyordu ya da aptaldı. Belki ikisi de aynı kapıya çıkıyordu.

Çömelip, ezilip büzüldüğüm yerden kalkmak için ellerimi bacaklarımdan çekip yere tutundum. Mete benden hızlı bir şekilde kalkıp yardımcı olmak için kolumu tuttuğunda kendimden beklemediğim bir hızla geri çekildim. Mete de neredeyse irkilerek elini çekmişti.

"Nisan." Gözlerinin içine baktım. Bu kez biraz mutlu gibi görünüyordu.

"Mete." Cevap vermesine izin vermeden yanından çekip gittim.
***

Emre hırkasını omuzlarıma bıraktı, ben parktaki çocukları izlemeye devam ettim. Saatlerdir buradaydım ve Emre de nerede olduğumu tahmin edebilecek kadar beni iyi tanıyordu. Akşam serinliğinde ancak gelmişti.

"Üzgünüm." Başımı olumlu anlamda salladım.

"Ben de üzgündüm." Başımı ona çevirdim. "Beni çok iyi tanıyorsun." Başını aşağı-yukarı salladı. "Ne kadar üzgün olduğumu biliyordun."

"Ondan haber alman sence daha mı iyi olacaktı?"

"Bilmeye hakkım vardı. Dünyada sadece sana güvenebiliyordum." Yüzüm ben istemesem de buruştu ve görüş alanım bulanıklaştı. "Mete'ye güvenmeyi o kadar çok istemiştim ki. O tanıdığım en iyi insandı, en dürüstüydü, en şefkatlisiydi. Buna inanmayı o kadar çok istedim ki." Ellerimin tersiyle gözlerimi sildim. "Dünyada sadece sendin." Emre kollarını bana sardığında yine de ona tutunup ağladım.

"Ben düşündüm-"

"Düşüncelerinin hepsini biliyorum." Burnumu çektim. "Keşke seni affetmeme seçeneğim olsaydı. Keşke hayatımda uzun zamandır olan tek kişi sen olmasaydın." Kendimi geri çektiğimde Emre de çekildi. "En çok böyle zamanlarda insan bir ailesi olsun istiyor. Sevgili değil de en azından bir arkadaşını kaybettiğimde sırtımı sıvazlayacak birilerine," iç geçirdim. "İhtiyacım oluyor benim de. On sekiz yaşındayım. Yakında on dokuz olacağım. Ben bunu hak etmiyor muyum?" Emre'ye baktım. O da çocuklara bakıyordu, yutkundu.

"Bilmem. Ben hak etmiyor olabilirim." Nefesimi hızlıca verdim. Bundan nefret ediyordum. Bari birimizin ailesi iyi olsaydı. Ya da biz daha iyi insanlar olsaydık. 

"Temelli mi geldi?" Omuz silkti.

"Bana da sabah söyledi. Haberim yoktu." Gülümsedim. Issız adamcılık oynamayı ne zaman bırakacaktı? Ya da belki ben de onda bunu seviyordum. "Ne yapacaksın?" 

"Bir şey mi yapmam gerekiyor?"

"Artık sevmiyor musun?" Kaşlarımı çattım. Gerçekten duygularımı belli edemiyor olmalıydım ya da Emre fazla salaktı.

Petty | Daddy IssuesWhere stories live. Discover now