4.7

10K 935 464
                                    

..."Nisan?" Benimle gelmesi için elimi uzattım. "Dışarı çıkacağım, benimle gel." Başını eğdi, eli elbisesinin eteklerinden çıplak bacağını buldu ve tırnaklarının tenine değdiğini gördüm. Birkaç saniye bile geçmeden kafasını kaldırdı. Gözlerini okumak benim için her zaman çok kolay olmuştu. Gözleri dolmuş ve burnu kızarmıştı ama kaşları inatla çatıktı.

"Gelemem." Birazdan ağlayacak gibi duran birinin sözleri değildi.

"Fikrini sormadım."...

***

Nisan'dan:

"Gelemem dedi, uzatma istersen." Ben, Mete'ye doğru adımlayacakken Taha'nın konuşmasıyla durdum ve ona baktım. Mete de şimdi gözlerini benden çekmiş, Taha'ya dikmişti. Sikeyim. Birilerinin benim için kavga edebileceğini, ya da aralarının soğuk olabileceğini düşünmek bile benim için aşırı komikti. Benden bahsediyorduk, annesiyle babasının evden kovduğu kızdan. Öz annem ve babam beni sevmemişti ama şimdi bazı insanlar seviyordu, komik.

"Hadi ya, öyle mi dedi." Mete'nin dudakları yukarı kıvrılmıştı, gerçekten keyif alıyor gibi duruyordu. Taha, ciddi yüz ifadesini bozmadan Mete'ye doğru yürümeye başladığında otomatik olarak ben de aralarına yürümeye başladım. Mete, alaycı bakışlarını Taha'dan çekmeden sadece bir adım attı. O bir adımda, elimi yakalayabilecek kadar yaklaşmıştı ve tuttuktan sonra da bana bakmıyordu, gözleri Taha'ya kilitlenmişti. Sadece artık beni yanına çekip arkasını döndüğünde nihayet bakmayı bırakmıştı. Ben de bir şekilde onun elini tutuyordum ama arkasında kalmıştım ve Taha'yla göz göze gelmek zorunda kaldım, yine de. Taha, kaşları çatık bir şekilde bana bakıp başını iki yana salladığında hiçbir tepki veremeden arkamı döndüm ve Mete'yle dışarı çıktım. 

Mete kapıyı kapattığında ayakkabılarımı ayağıma geçirmeye çalışıyordum. 

"Beni canın istediği zaman alamazsın." İçerdekiler duymasın diye fısıldayarak konuştum. Ama bunu söylerken bağcıklarımı bağlıyor olmam hakkında düşünmek istemiyordum.

"Senin de canın istediğinde alıyorum zaten.." Bağcığımı bağlayıp kafamı kaldırdığımda Mete hafifçe gülümseyerek bana bakıyordu. Bu bakış gülümsememe sebep olduğu için başımı eğdim ve yüzümü düzeltene kadar ayakkabımı düzeltiyor gibi yaptım. Sonunda ayağa kalktığımda içerden Emre'nin sesini duymuştum: "Onlar öyle anlaşıyor, önemli değil.". Mete'yle birbirimize bakıp gülmemek için dudaklarımızı birbirine bastırdık. 

Yüz ifademiz değişmeden ama birbirimize de bakmadan merdivenlerden indik. Açıkçası benimle bir daha konuşmamasını ve aşırı dramatik davranıp sabah ilk uçakla Kanada'ya gitmesini falan beklemiştim ama gelip beni almasını hiç düşünmemiştim bile. Belki neredeyse bir yıl  sonra, Mete de değişmişti. 

Ben kapıdan çıktığımda Mete kaskı bana fırlattı ve zar zor tuttum. Tabii, tabii, belki, Mete'de değişmişti. 

"Nereye?" Mete, kaskını kafasına geçiriken dudaklarını büzdü. 

"Bilmem." Kaşlarımı çattığımda gözleriyle kaskımı takmam için işaret etti. Kendi kendime göz devirip kaskı taktım ve Mete'nin arkasına oturdum. 

"Elbise giyiyorum, yavaş sür." Mete arkasına bakmadan bacaklarımı tutup kendine çekti ve gövdelerimizin birleşmesini sağladı. Muhtemelen bu şekilde eteğimin açılması imkansızdı. Kollarımı da gövdesine sarmamı sağladığında motoru çalıştırdı. Beklemeden kafamı sırtına yasladım ve gözlerimi kapattım. Sanırım, Mete'nin yanında olmayı her şeyden çok seviyordum. Hızdan korksam da, bu dünyada en sevdiğim yer Mete'nin yakınlarıydı. Onda farklı bir şey vardı, kimsede olmayan. Ama ondaki o şeyi gören tek kişi olduğumdan ne yazık ki emin değildim.

Petty | Daddy IssuesWhere stories live. Discover now