3.9

11.4K 750 353
                                    

Nisan'dan:

Bileklerimin içini tırnağımla çizerek camdan bakıyordum. Emre birazdan elinde kahveyle içeri girerdi. Olanlar hakkında konuşurduk. Onun durumuna üzülürdüm, benden kötü durumda olduğunu düşünürdüm. O homofobik bir ülkede eşcinseldi. Attığı her adımı hesaplamak zorunda kalıyordu. Kimliğini kimse kabul etmiyordu. Bazı arkadaşları bile bilse artık arkadaşı olmak istemezdi belki de. Kendi olmanın yükünü taşıyordu.  Emre, Mete'ye küfür ederdi. Buna gülerdik. Sonra beni rahatlatmaya çalışırdı. Kendisinin de yanıma taşınacağını söylerdi. Birlikte bana bir iyi bir kötü davranıp en sonunda bana katlanamayıp terk eden bir adamın evinde kalmamız komik bir şeymiş gibi kahkahalar atardık. Uzun bir konuşmadan sonra rahatlardım ve o kadar da kötü olmadığını düşünürdüm. En azından ailemin yanında değilim derdim. Bacağımda hala geçmemiş olan çürüğe bakardım. En azından bir daha dayak yemeyeceğimi düşünürdüm. Ve yine yukarı çıkardım, Mete gitmeden önce yine konuşurduk. Yine bana umut vermezdi ama kötü de davranmazdı. Sonuçta bana aşık olması için onu zorlayamazdım, haklı derdim. Ben de olsam beni sevmezdim. Annesinin babasının bile istemediği bir kız. Kim ister ki? Ne sandım ki kendimi? Bir kahraman mı? Mete ile birlikte olup sonsuza kadar mutlu yaşayacağımızı mı? Mete babamı biraz patakladı diye beni koruduğunu mu sandım? Korunmaya ihtiyacı olan, aciz bir kız. Eğer bir kitap karakteriysem, kulağa bayağı havalı geliyordu.

Ne zaman ölecektim? Nasıl ölecektim? Mete gittikten sonra ne olacaktı? Tek mi yaşayacaktım, Emre'yle mi? Mete'nin bana verdiği parayla mı geçinecektim? Yine de Mete'ye muhtaç mıydım? Annemle babamdan ne farkı vardı? Neden annemle babamla değil de Mete ile yaşıyordum? İşler bu noktaya nasıl gelmişti? Mete'ye gerçekten aşık mıydım yoksa kaderlerimiz bir noktada buluşup şimdi ayrıldığı için kızgın mıydım? Onu suçlayabilir miydim? Kendimi suçlayabilir miydim? En başta, şiddet gördüğümde Mete'ye değil polise gitseydim şu an hayatım nerede olurdu? Bir daha Mete'yi görür müydüm? Mete beni merak eder miydi? Hayatı boyunca bir kere de olsa durduk yere aklına gelir miydi?

Tam şimdi ölsem bundan annemle babamın haberi olur muydu? Haberleri olsa bunu umursarlar mıydı? Cenazeme gelirler miydi yoksa yokmuşum gibi mi davranırlardı? En çok Emre üzülürdü. Ama ailesinden biri ölse daha çok üzülürdü. Ben öldüğümde hayatının en büyük acısını yaşayacak biri yoktu. Kimsenin üzülmesini istediğimden değil, sadece düşünüyordum. Mete üzülürdü. Peki beni hatırlar mıydı? Bundan on beş yıl sonra ismimi duyduğunda aklına sadece bir ilk bahar ayı mı gelirdi yoksa gözünün önünde  hayalim canlanır mıydı? Onu öptüğüm ilk zamanı, beni hastaneye götürüşünü, evine taşındığında ona sarıldığımı hatırlar mıydı? Onun için ölebilecek kadar ona bağlı olduğumu bilir miydi? Kendini suçlar mıydı? Suçlamasını istemezdim.

Her şey bunun için oluyor gibiydi. Her şey benim kendi kendime ortadan kaybolmam gibiydi.

Ya da her şeyi ve herkesi arkamda bırakıp kaçsam ne olurdu? Okulu boşversem, bir iş bulup her şeye baştan başlasam? Hiçbir şey. Kimdim? İlgi alanlarım nelerdi? Beni ben yapan şey neydi? İsmim bile gerçek değildi. Nisan değildim. Nisa'ydım. Başka biri gibi davranmaya çalışıyordum. Ailesinden kaçabilen, dövmeler yaptıran, özgürlüğü tatmak isteyen genç ve özgür ruh. Anlaşılan o ki kendimi role fazla kaptırsam bile Nisan olamıyordum. Bu yüzden kaçamazdım. Bir benliğim yoktu. Bir özelliğim yoktu. Kayıp bir genç. Ne acı.

Her şeyden çok sevdiğim biri bile beni arkasında bırakıyordu. Bana evini ve yaşamam için parasını bırakıyordu. Ne kadar tatlı. Ne kadar düşünceli. Mete ne kadar da iyi biri. Mete ölseydi ailesi benim kadar üzülür müydü? Mete'nin bir ailesi var mıydı? Nasıl bir çocukluk geçirmişti? Benim çocukluğum baskı altındaydı. Bacak bacak üstüne attığımda bacaklarıma yediğim tokatlar, biraz büyüyünce saçımı toplamadan çıktığımda yediğim azarlar, pantolonumun darlığı hakkında dünyanın en önemli konusuymuş gibi konuşmalar ve tırnaklarım fark etmeden uzadığında yediğim kafir benzetmeleri.

Ben neye inanıyordum? Özgür olacağıma mı? Özgür olunca ne yapacaktım peki? Bir sürü dövme ve motosiklet gezileri mi? Özgürlük anlayışım bu muydu? Ben ne istiyordum da neyi yapamıyordum ki? Mini etek giymek mi? Hevesimi almış mıydım şimdi? Bu kadar mıydı? Nasıl giyineceğime kendim karar vermek için miydi bütün bunlar? Özgürlükten beklentim bu muydu? Şimdi özgür müydüm? Mete bana parasıyla bakarken ve istediğim gibi giyiniyorken özgür hissediyor muydum?

Bu kadar şeye değmiş miydi? Özgür müydüm şimdi? Bir çıkış noktası bulmak zorundaydım ya da kendi hayatımdan çıkmam gerekecekti. Başka bir nokta bulamıyordum. Kaçacak deliğim kalmamıştı.
***

Mete'den:

Kahvemden bir yudum alıp gözlerimi kırpmadan camdan bakmaya devam ettim. Birkaç aydır, belki birkaç haftadır kendimi kumanda edemiyormuş gibi hissediyordum. Sanki bana yazılan rolü oynuyor ve sınırların dışına çıkmıyordum. Bir dakika durup ne hissettiğimi en son ne zaman sorguladığımı hatırlamıyordum. Gözümü ormanlık alandan ayırıp odanın bir köşesinde hazır olan küçük bavula baktım. Yanıma sadece birkaç günlüğüne tatike gidiyormuşum gibi üç parça kıyafet almıştım. Kalan kahvemi kafama dikip bardağı sehpanın üzerine koydum. Ben unuttuğumda Nisan ortalığı topluyordu. Muhtemelen hayatı boyunca öyle yapmıştı.

Koltuğa sırt üstü uzandım. Kafamdaki düşüncelerden birini yakalamaya çalışıyordum ama o kadar çok ve o kadar hızlılardı ki, birine odaklanamıyordum. Gözlerimi kapatıp derin nefesler almaya çalıştım. Çok yorgun hissediyordum. Otuz üç yaşında, kim olduğumu unutmuş gibiydim. Ergenler gibi kimliğimi arıyordum.

Bir çocuk kahkahası. Hafızamdan silinmeyen bir kahkaha, Açelya. "Koş babana!" Efsun'un sesi. Bahçedeyiz. Çok sıcak, Açelya'nın kafasında bir balıkçı şapkası var. Bana doğru koşarken ayağı takılıyor ama babalık içgüdüsüyle yetişip düşmeden yakalıyorum. Sonra görüntü değişiyor. Cehennem'deyim. İçeriye genç bir kız giriyor, gözleri çekik. Öyle ki, yabancı sanıyorum. Arslan, kızn dövme yaptırmak istediğini söylüyor. "Birkaç ay sonra on sekiz olacağım." Kızın sesi o kadar ince ve korkak çıkıyor ki biraz şaşırıyorum ama kızdan bağımsız, zaten ne olduğunu hatırlamadığım bir şeye o kadar sinirliyim ki kızın suratına öylece bakıyorum. Dövme yaptırıp ev adresime kadar bulan ergen kızlardan biriyle uğraşacak durumda değilim. Düz bir sesle reddedip yanından geçip gidiyorum. Ama yanından geçerken yüzüne bakmaya devam ediyorum. Sıradan bir yüz, zayıf bacaklar ama gözleri o kadar endişeli ki, alışık olmadığım bu ifade dikkatimi çekiyor.

Mekan yeniden değişiyor. Yeni evimdeyim. Kız hiç beklemediğim bir anda kollarını boynuma doluyor. Şaşkınlıktan mı bilmiyorum, kalbim o kadar hızlanıyor ki kendimi bir gençlik filminde gibi hissediyorum. Tepki veremeden put gibi kalıyorum, verebilsem verir miydim bilmiyorum.  Kız biraz öyle kaldıktan sonra çocuksu bir hareketle arkasını dönüp neredeyse koşarak evden çıkıyor ama merdivenlerde onu durduruyorum ve sonunda adını sormak aklıma geliyor. "Nisan." Gülümsüyorum, parmağım dudağıma gidiyor. Yaşattığı hissi açıklayan bir isim olduğunu düşünüyorum. Anlamayacağına emin olsam da konuşuyorum. "Shakespeare bilge bir adammış." Kız tam da beklediğim gibi şaşkın bir ifadeyle yüzüme bakarken ona veda ediyorum.

Yine evimdeyim ve Selin yanımdayken kapı ısrarla çalıyor. Sonunda kalkıp kapıyı açıyorum. Nisan. Yüzü kanıyor. Dizleri yara bere içinde. Yere yıkılırken apartmanın içine bakıyorum, buradaki biri mi yaptı diye ama apartman boş. Kucağıma alıp içeriye taşırken Selin de giyinip gidiyor. O kadar korkuyorum ki Nisan'ı yatağa yatırıp nabzını ve nefes alış verişini kontrol ediyorum. Her şey normal görününce rahatlıyorum. Hiçbir şey anlamıyorum, bunu yapabilecek kimseyi düşünemiyorum. Erkek arkadaşı? Ailesi? Bütün seçenekler çok saçma geliyor. Başında bekliyorum.

Uzandığım yerden kalkıp başımı ovuşturmaya başladım. Nisan hayatımda güzel bir maceraydı ama ilerlemek zorundaydım. Ona sağlayabileceğim en iyi geleceği sağlamaya çalışıyordum çünkü bir geleceği vardı, benim aksime. Otuz üç yaşında, evlenip boşanmış ve bir çocuğunu kaybetmiş bir adamdım. Nisan'ı seviyordum. Onu herkesten ben korurdum, ona herkesten iyi ben bakardım. Ama Nisan'ın bana olan sevgisinin geçici bir heves olduğunu umuyordum. Çünkü bu dünyada rahat edemezdik. Suçlanmak istemiyordum. Nisan'ın hayatını mahveden kişi olmak istemiyordum.

Başımı iki yana salladım. Nisan'ın bana yaklaşmasına izin veremezdim. O bir yetişkindi, ama travma etkisindeydi. Ona bu kötülüğü yapmazdım.
***

Evettt biraz düşüncelerinden bahsedelim istedim.... 39 değil de 38,5 gibi bir bölüm oldu. Siz ne düşünüyorsunuz, sizce ne olacak?

Kocaman öptümmmm 💖💖

Petty | Daddy IssuesWhere stories live. Discover now