4.0

11.2K 768 562
                                    

Nisan'dan:

Okul dönüşünde kapıyı açıp çantamı sırtımdan attım. Mutfaktan alışık olmadığım bir yemek kokusu geliyordu. Mete'nin ben okuldayken gitmesini umarak okula gitmiştim ama... Belki de yemek yapıp gitmişti? İstemsiz olarak kaküllerimi ve saçımı düzeltip adımlarımı mutfağa yönlendirdim. Mete, üstünde mutfak önlüğüyle fırından bir tepsi çıkarıyordu. Bu evde mutfak önlüğü olmasına mı yoksa Mete'nin bunu kullanmasına mı daha çok şaşırmam lazımdı emin değildim. Saçlarını ensesinden toplamıştı ama yine de alnına bir tutam düşmüştü, onu da kafasını sallayarak geriye attı ve bana gülümsedi.

"Hoş geldin." Gerçekten gülümsemek istedim ama yüzüm benimle aynı fikirde değil gibiydi. Mimiksiz bir şekilde yüzüne bakmaya devam ettiğimde Mete'nin yüzündeki gülümseme de dondu. Tekrar toparlamaya çalışıp dolaptan tabakları çıkardı. "Geç otur, servis yapacağım." Onu umursamayıp elimi yüzümü yıkamak için banyoya doğru döndüm.

Gitmeden önce gönlümü almaya çalışıyordu, tatlı olduğunu mu düşünmeliydim? Çünkü düşünmüyordum.

Yüzüme su çarpıp aynaya baktım. Her zamankinden daha çirkin görünüyordum. Gözlerim iyice küçülmüştü, göz altlarım çökmüştü, dudaklarımın üstündeki ölü derileri bizzat görebiliyordum. Ayrıca alnım sivilce dolmuştu ama en azından kaküllerimle kapatabiliyordum.

Mete'nin içini rahat ettirmeyecektim. Bu beni kötü biri yapsa da umrumda değildi. Kendi vicdanını rahatlatmak için gitmeden önce bana yemek yapıp iyi davranacaktı. Ben bir oyuncak değildim. Bir hayatım yoktu, ama en azından gençliğim vardı. Bir gün belki hayatım da olurdu.

Mutfağa dönmeden odasına gidip okul formamı değiştirdim. Bir taytla ince bir sweatshirtü üstüme geçirdim, bir de güzel görünmeye çalışmaya niyetim yoktu. Aslında niyetim vardı ama enerjim yoktu. Gülümsemek isterken bile vücudum itaat etmiyordu.

Mete'nin yanına gidip dolaptan sürahiyi çıkardım. Yemeğini yemeyecektim, tabii ki. Suyumu içip sürahiyi dolaba koyarken Mete her şeyi hazırlamıştı.

"Afiyet olsun." Mutfaktan çıkarken konuştum.

"Yemeyecek misin?"

"Hayır, çalışmam lazım." Kapının önünde duran çantamı alıp salona ilerledim. Mete de sessiz kalmıştı. Üzülmüş olabilirdi, olmaya da bilirdi. Sonuçta iyi bir oyuncuydu.

"Nisan." İsmimi söylenerek salona geldiğinde ona bakmadan çantamı açtım ve içinden rastgele bir kitapla kalemlerimi çıkardım. "Nisan." Tekrarladığında kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Tam olarak ne hissettiğini anlamak zordu ama iyi hissetmediği kesindi. Yanıma oturduğunda çekinmeden ona döndüm. Üstündeki önlüğü çıkarmıştı.

"Ben, gitmeden aramızı düzelmek istiyorum." Nedense bir anlığına bir yaşıtımla konuşuyor gibi hissetmiştim.

"Bunu gitmeden yapman için bir sürü fırsatın vardı." Gülümsedim. "Sen sadece vicdanını rahatlatmak istiyorsun." Buna biraz daha güldüm. Onun vicdansız olduğunu düşünüyordum ama görünen o ki vardı. Keşke bunu bu şekilde öğrenmeseydim.

"Vicdanım zaten rahat." Meydan okuyor gibi gülümsedi. "Nisan benim bir yükümlülüğüm yok." Nefesim kesilirken Mete kaşlarını kaldırdı. "Seni vicdani ya da başka bir şeyle alaklı bir yükümlülük olarak görmüyorum."

Beni ne olarak görüyorsun. Çığlık atmak istiyordum. Ama dilimi ısırdım.

"İyi." Cevabımı sorguluyor gibi kaşlarını tekrar kaldırdı. "Aramız iyi zaten Mete. Aramız harika." Yutkundum. "Bunca zaman geçti ve ben seninle arkadaş bile olamadım. Aramız çok iyi. Kendimi besleme hissediyorum. Sıkı fıkıyız." Mete sanki bunların hiç farkında değilmiş gibi gözlerini irileştirdi ve dudakları aralandı. Masumu oynamak istiyordu, tamam. Başımı iki yana sallayıp masaya döndüm. Gerçekten ders çalışmayı bu konuşmayı yapmaya tercih ederdim.

Petty | Daddy IssuesWhere stories live. Discover now