10. Bölüm: Dört Kurucu

6.2K 475 216
                                    

"Miss Smith, iyi günler. Şayet izniniz olursa önceki haftaki ziyaretinizde sizi memnun bırakamadığımız için Bay Burke beni gönderdi. Elimde ilginizi çekecek türden parçalar mevcut." Tom Marvolo Riddle'ın yumuşak, melodik sesi Hermione'nin kulaklarını doldurdu.

"Ah, ee..." Hermione başını uzatıp Hepzibah'a baktı. Kulağında Hepzibah'ın  Knockturn yoluna uğrama deyişi çınlıyordu. Ayrıca Hepzibah'ın kıymetli yadigarlarından herhangi bir biçimde söz etmesi Riddle'ın içindeki Karanlık Lord'un eşya arzusunu alevlendirebilirdi.

 Hermione işaret parmağını dudaklarına götürüp ona sessiz olmasını söyledi, sonra yapmacık olduğu bariz bir biçimde "Teşekkürler, ben Cadı Gündemi'ne zaten aboneyim, hiç almayayım iyi günler!" dedi ve aynı esnada ise Tom'a bakarak parmağını yukarı kaldırdı ve "Balkon" diye fısıldayarak kapıyı kapattı. 

Arkasını döner dönmez ise Hepzibah'la burun buruna gelerek adeta sıçradı.

"Eee, Abraxas değilmiş teyzeciğim. Ama aklıma geldi de bugün Greengrass ailesinin kızları Melissa ile çay içmeye Londra'ya gidecektik. Ben bir saat içerisinde çıkayım."

"Aaa, Greengrassları severim. Gerçi bence biraz sonradan görme sayılırlar. Kökleri bir Smith veya Malfoy, Black aileleri kadar derin değil ... Ben de Londra'ya Zelda ile cilt bakımına inecektim birlikte gideriz ne dersin? Hem Melissa'ya bir merhaba demiş olurum." 

Evet, Hermione Jean Granger. Kendin kaşındın. Kurtar bakalım kurtarabilirsen.

"Harika olur! O zaman bir saat sonra çıkarız teyzecim, ne dersin?"diyerek bu probleme bulacağı çözümü geri plana attı. Öncelikle üst kattaki Riddle ismindeki pürüzü halletmeliydi.

"Mükemmel! O halde haydi geç kalmadan hazırlan!"

 Hermione onaylayarak başını salladı ve arkasını dönerek yukarı çıkmak için merdivenlere yöneldi. Aslında geç kalan asla Hermione olmuyordu. Kendisi on beş dakikada çıkmaya uygun hale gelebilirdi ancak aynısını Hepzibah için söylemesi zordu. Yine de cilt bakımına gideceği için makyaj yapmayacaktı ve bu da onun 1 saat içerisinde hazırlanabileceği gerçeğini doğuruyordu.

Hızlıca arkasını kollayarak Hokey'nin de olmadığına emin olup odasına girdi ve kilide "Alohomora" diye fısıldadı. Sonra odasının balkonuna çıkmak için kapıyı açtı.

Tom Riddle çoktan -Hermione'nin nasıl olduğunu bilmediği bir biçimde- balkona çıkmış, korkuluğa yaslanıp kollarını kavuşturmuştu. Üzerinde temiz ütülü beyaz bir gömlek, şık siyah bir pantolon ve siyah bir kravat vardı. Dünkü smokinli görünümü adeta bir prens gibiydi. Şimdi ise...şimdiyse hala bir prens gibiydi. Biçimli yüzü ne giyerse giysin onu bir tanrının oğlu gibi göstermeye devam edecekti...tabi daha fazla Hortkuluk yapıp bir canavara evrilmediği müddetçe..

"Sen ne yapıyorsun Riddle? Evime nasıl gelirsin? Hem de haber vermeden?"

"Dünkü konuşmamız yarım kalmıştı."

"Teyzem Knockturn yolundan nefret ediyor."

"Belki beni tanısa o kadar da nefret etmezdi."

Hermione'nin aklına Hepzibah'ı yakışıklılığıyla etkileyip onun yalnızlığını çiçekler ve zarif hediyelerle azaltan Tom Riddle geldi. Ancak Hermione zamanı değiştirmişti bir kere. Yani Hepzibah onun bu numaralarına kanacak kadar iradesiz ve ilgi açlığı çeken ihtiyar kadın değildi. Ama yine de Tom'u onun yanında yadigarları üzerine laklak etmemesi adına yaklaştırmamak en iyisiydi. 

Peki Slytherin'in madalyonu?! Ah hayır, Hepzibah onu Tom Riddle Hogwarts öğrencisiyken hatta belki daha da küçükken satın almıştı Borgin ve Burkes'ten. Yani Hepzibah ağzını kapalı tuttuğu sürece de Riddle'ın haberi olmayacaktı. Hermione bir ara bu konuyu Hepzibah'a açmalıydı. Ayrıca madalyonu yakından da görmek istiyordu. Bunları aklının bir köşesine yazdıktan sonra sabırsızca Riddle'a dönüp saatine baktı.

Tomione - Işıltı ve İhtirasWhere stories live. Discover now