14. Bölüm: Gece

5.4K 459 117
                                    

"Muffliato."

 Hermione balkonda, dışarıda bekleyen Riddle'ı içeri almak için yavaşça kapıyı açtı. Soğuk hava içeri dolarken Riddle'ın pelerini dalgalandı, koyu renk saçları, esintinin etkisiyle alnına düştü.

 "Girebilir miyim?" Elbette nezaketen soruyordu. 

 Hermione onaylayarak başını salladı. "Ne zamandır bekliyorsun?"  Riddle içeri adımlarken arkasından balkon kapısını kapattı. Erken gelmişti.  "Parti bitmeden çıktım." diye mırıldandı. Neredeyse bir saatten uzun süre önceydi.. Donuyor olmalıydı. Hermione, "Locomotor," diye mırıldanıp Riddle'ın geldiğinde oturmuş olduğu kırmızı koltuğu şöminenin yanına ilerletti. Tom hafifçe gülümsedi, sonra tebessümü soldu ve sessiz adımlarla koltuğuna geçip oturdu. Yanakları soğuktan kızarmıştı. Normalde ifadesiz ve mermer pürüzsüzlüğünde olan yanaklarında bu sefer beliren al renk ona insansı bir hava katmıştı. Hermione onun tam karşısındaki koltuğa oturdu yavaşça. İşte şimdi tam anlamıyla yüz yüze gelmişlerdi. Şöminedeki odunların çıtırtısı sessizliği bölen tek şeydi. Alevlerin turuncu ışığı Tom'un buz rengi gözlerine yansıyordu. O, Riddle'a bakıyordu. Riddle ise alevlere. Bir kez daha karşısında oturanın kanlı canlı Lord Voldemort olduğunu fark etti. Önündeki çantadan asasını çıkarıp ve affedilmez laneti söylerse neler olacağını düşündü ama bunu yapmayacaktı. Bu sefer olay plana bağlı kalmaktan farklıydı. Riddle'a karşı ördüğü duvarda artık bir çatlak vardı. Ona karşı bir duyduğu bir...his vardı midesinin kasılmasına sebep olan. 

Bu duygu acıydı

Onu gördükçe mahvolan bir benlik görmek her seferinde...Muhtemelen bunu öğrense öfkeden ve gururdan deliye dönerdi Riddle. Ama kendine engel olamıyordu. Nasıl bir insan cinayet işler sorusunun yanıtıydı adeta karşısında centilmen bir edayla oturan adam. Bu derece sevgisiz ve içtenlikten uzak büyümüş bir insan cinayet işlerdi ancak. Acaba Dumbledore, Harry'ye gösterdiği şefkati ve babacanlığı Tom'a da göstermiş olsaydı her şey farklı olur muydu diye düşünmeden edemedi. Günah keçisi ilan edilmek için en uygun adaydı belki de. Ancak Dumbledore'u tamamen suçlayamazdı. Belki o da aynı şeyi düşünüp pişmanlık duymuştu elli yılın ardından. Belki de bu hatasını tekrarlamamak için Voldemort gibi sevgisiz büyümüş olan Harry'nin sevgi ve dostluk gördüğünden emin olmak istemişti. Ama hayat yaptığımız hataları geri almamıza izin vermiyordu. 

Ya da...veriyor muydu? 

 Hermione bakışlarını Tom'un çehresinde gezdirmeye devam etti. Tom ise dirseğini koltuğun koluna dayamış, yumruk biçimindeki eli ise çenesinin altında alevleri izlemeyi sürdürdü. Sonra gözlerini kapattı. Hermione'nin onu izlediğini biliyordu ama sanki kendini alevlerin ve genç cadının bakışlarının insafına bırakmışçasına bir süre hiçbir kelime etmeden bekledi. Uyuyor muydu, yoksa düşüncelere mi dalmıştı, öyleyse ne düşünüyordu... Uzun süredir içindeki Hermione Granger'ın duygularını bastırmaya çalışmıştı. Hermione Jean Granger'ı terk ettiği zaman Smith soyadını altığı zaman değildi...Ah, hayır. Hermione Jean Granger'ı Hogwarts Savaşı'nda iki arkadaşını yan yana ölü gördüğünde terk etmişti. Birilerine bağlanmanın acıttığını fark ettiğinde, sırf bu yüzden ailesinin hafızasını düzeltmekten vazgeçtiğinde terk etmişti. Artık sadece Sihirsel Yasal Yaptırım dairesindeki kimliğinde yazan sözcüklerdi o üç isim.  Ama artık istemeyerek, acı duyarak da olsa Tom'da arkadaşlarını görüyordu. Onlara ve Tom'a sarılma arzusu, sevgisini gösterme, önemsendiğini hissettirme, sanki bunları yaparsa her şey düzelecekmiş hissi belirmişti. Hermione hep birilerine göz kulak olan taraf olmuştu ancak bunu bir gün ölesiye nefret ettiği büyücüye karşı da duyabileceğini düşünmemişti.  Şefkatten ve sevgiden uzak büyümüş, büyütülmüştü. Elden düşme şeyler kullanmıştı ama gururunun zedelenmesine izin vermemişti. Tom, Harry'di. Tom, Ron'du. Ama...ama işlediği suçları hafifletir miydi yaşadıkları? Fakat Ron'un ailesi vardı. Harry'nin Hagrid'i, Weasleyleri, kendisine bolca sempati kazandıran şöhreti vardı. Tom'un yine hiçbir şeyi yoktu. Kalbindeki bu boşluğu ancak güçle doldurmaya çabalamıştı ömrü boyu. Ama güce duyulan açlık asla doyurulamazdı. Bunun örneği Grindelwald'du. Ama bu açlık doyurulamasa da durdurulabilir, sınırlandırılabilirdi. Bunun örneği de kendi kendine koyduğu sınırlarla Sihir Bakanı olmayı defalarca reddetmiş Albus Dumbledore'du. Peki Tom Riddle açlığını yenebilir miydi? Dumbledore güç arzusunu nasıl durdurmuştu? Acıyla. Ariana'nın, kız kardeşinin, hayatta en çok sevdiği insanın ölümünün acısıyla. Ama acıya sebep olan şey ona duyduğu sonsuz sevgiydi. Peki Tom Riddle'ın kalbindeki boşluk da sevgiyle durdurulabilir miydi?

Tomione - Işıltı ve İhtirasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin