-5- Banyo

48.1K 4.3K 2.9K
                                    

Saat akşam beşe geliyordu. Yankı'yla o olaydan sonra fazla konuşmamıştık. Odama çekilip kitap okumaya daldığım için öğle yemeği tamamen aklımdan çıkmıştı. Şimdi ona bir şeyler hazırlayacak ve yemesine yardımcı olacaktım. En azından yanında bekleyebilirdim. Sandığımdan daha çekingen ve utangaç bir çocuktu çünkü. Bir isteği olunca söyleyemiyordu.

Dolaptan tencere çıkarıp içine suyu doldurdum. Kaynaması için ocağa bırakırken Yankı ayaklanmış, bastonuyla etrafı yoklayarak yanıma geliyordu. Omzu kapıya çarpınca ani bir hareketle uzanıp elinden tuttum. İlk bir şaşırsa da, onu içeri doğru çekmeme izin verdi.

"Sandalyeyi çekiyorum." bir elim hala ondayken sandalyeyi çekip oturmasına yardımcı oldum. Bastonunu kenara bırakıp eliyle saçlarını karıştırdı.

"Teşekkür ederim." 

"Makarna yapıyorum." dediğimde kafasını salladı. Seviyor muydu bilmiyorum ama yapacağım yemek sayısı kısıtlı olduğu için idare etmeliydi.

"Bir şey sorabilir miyim?"

"Sor Yankı." kalçamı tezgaha yasladım. "Bir şey sorabilir miyim, deme. Direkt sor."

"Özür dilerim ben kibar olmak için-"

"Yankı, sana ne dediğimi hatırlıyor musun?" yutkunarak başını iki yana salladı. "Özür dileme. Tamam mı?"

"Tamam." özür dilediği için bile özür dilemeye yeltenecek bir havası vardı şuan.

"Sor şimdi."

"Şey, sen içeri gidince televizyonu açmak istedim ama bir şey olur diye fazla kurcalayamadım. Bir dahakine televizyonu açıp gider misin?"

"Sıkılıyor musun?" günlerdir onun yanında doğru dürüst durmuyordum ve sıkılacağı hiç aklıma gelmemişti.

"Sadece ses olsun istiyorum." kucağında birleştirdiği parmaklarıyla oynuyordu. "Fazla düşünmek beni yoruyor."

"Güzel şeyler düşün o zaman." derken ocağa dönüp kaynamış suyun içine makarnayı boşalttım.

"Olmuyor."

"Tamam, açarım televizyonu. Sorun yok." konuşmaya başlasam tüm hayatını önüme dökecek gibi geliyordu bazen. Biraz da bu yüzden konuşmak istemiyordum. Benim sorunlarım bana yetiyordu, bir başkasının derdini kaldıracak gücüm yoktu.

"Şey,  çorba yapmayı biliyor musun?"

"Ne çorbası?"

"Mesela tavuk çorbasını çok severim." yüzünde küçük bir gülümseme oluştu. "Annem önceden çok yapardı."

"Artık yapmıyor mu?"

"Bazen." dedi. "Üstüme döktüğüm için yapmıyor, lekesi zor çıkıyormuş."

"Yemene yardımcı olsun o zaman."

"Çok çalışıyor o, benimle uğraşamaz." deyince kaşlarımı çattım. Bu kendi düşüncesi değil, ona söylenen bir sözdü.

"Çok konuşuyorsun ufaklık, çok." makarnayı süzüp salçasını tencereye attım. Birkaç dakikanın içinde tabaklara servis etmiştim. Önüne bırakıp çatalını eline tutuşturdum. Ben de yanındaki yerimi aldığımda yemeye başlamıştık. Acıktığımı yeni fark ediyordum.

"Çok güzel..." gülümsemesi tüm yüzüne yayılırken gözlerimi zar zor ayırdım. 

"Dökeceksin, yavaş." masanın kenarına kaymış tabağı yerine çekerken yüzü asıldı. 

"Özür-" aniden sustu. "Pardon."

"Pardon ve özür dilerim aynı şey."

"Hayır, değiller." inatlaşınca yüzünün aldığı şekil çok farklıydı. Hiç böyle görmemiştim.

Karanlık • [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin