-18- Heyecan

43.9K 3.6K 1.8K
                                    

Dünya ne kadar da garipti.

Aslında dünya değil, insanlardı garip olan.

İnsanları özetleyecek bir kelime olsaydı bu kesinlikle 'Tutarsızlık' olurdu. Yapmam dediklerimizi yapıyor, söylemem dediklerimizi söylüyorduk. Tüm bu bunların içinde yüzümüz kızarmıyordu. Kimse sorgulamıyordu bu saçmalığı. İnsanoğlu alışmıştı çünkü, herkes böyleydi. Fıtratımızda vardı belki de. Onu kabul etmem diyordun, ediyordun. O kitabı almam diyordun, alıyordun.

Sevmem diyordun, seviyordun.

Uyanalı tam beş dakika oluyordu. Aslında saatin erken olduğunu görüyordum, kafayı vurup uyumaya devam edebilirdim.

Tabii yanıbaşımda uyuyan bir Yankı olmasaydı.

Başını boyun girintime yerleştirmiş, elini çenemle omzum arasına koymuştu. Bir başkası olsa çoktan rahatsız olmuş, itmiştim üstümden. Ama Yankı'ydı bunu yapan. Aynı zamanda bana neler yaptığını da anlayamadığım kişiydi.

Burnunu boynuma sürtünce uyanmak üzere olduğunu anladım. Nefes alışverişmi düzenli tutup vereceği tepkiyi kontrol etmek için uyuyor taklidi yapacaktım. Baş parmağıyla çenemi okşadı, birazcık mırıldandı ve aniden kaldırdı kafasını. Benim kolum olduğu için doğrulamıyordu.

"A-Ayaz-" uykulu sesiyle konuşup yutkundu. Parmaklarıyla gözlerimi kontrol etti, o sırada kapattığım için şuan uyuduğumu düşünüyor olmalıydı.

Daha fazla kıvranmasını istemediğim için garip homurtular çıkardım. Nefesini tutmuş beni bekliyordu.

"Günaydın." dediğimde gözleri fal taşı gibi açıldı. Muhtemelen hemen ondan ayrılmamı, kızmamı falan bekliyordu.

"G-günaydın." doğrulup başımı boynuna yaklaştırdım. Bağımlısı olduğum kokuyu solurken elimden kurtulmaya çalışıyordu. Ürkütmek istemediğim için kolumu ayırıp kalktım yataktan.

"Gel hadi, kahvaltı hazırlayalım." elini tutup hafifçe çektim. Bacaklarını yataktan sarkıtıp ayaklandı.

Mutfağa kadar yürüyüp oturmasına yardımcı oldum. Şaşkın şaşkın etrafına bakınıyordu. Bastonunu hemen yanına yaslayıp küçük bi tencere çıkardım. İçine su ve yumurta koyup ocağa bıraktım.

Dolaptan yeşillik aldıktan sonra iki kişilik servis açtım. Tabaklara her türlü kahvaltılık ve yeşillikten koyup bıraktım.

"Bana yardım etmek ister misin?" dediğimde irkildi Yankı.

"Bana mı dedin?"

"Evet, kime diyeceğim başka." yanına yaklaşıp elinden tuttum. Ayağa kalkınca tezgaha kadar getirdim. "Bak şimdi..." haşlanmış yumurtaları alıp üstüne soğuk su doldurdum. "Buradaki yumurtaları soyup tabağa koyacaksın." derken elini tabakta ve yumurtada gezdirdim. "Yapabilir misin?"

"Evet, yapabilirim." onu bırakıp dolabı açtım tekrar. Taze meyve suyu hazırlayacak kadar becerikli değildim. Hazır portakal suyu çıkarıp doldurdum bardaklara.

"Ah yandım!" hızlıca Yankı'ya döndüm, parmağını avucunun içine almış tutuyordu.

"Ne oldu?!" elini çekip parmağına baktım, bir sorun gözükmüyordu. "Noldu Yankı?"

"Su sıcak."

"Halbuki soğuk suda çekmiştim üstüne." tenceredeki yumurtaları başka tabağa alıp tencereyi lavabonun içine attım. "Hay sikeyim. Geçti mi?"

"Geçti." elini elimden ayırıp yutkundu. "Telaşlandırdım mı seni?"

Ödüm koptu çocuk.

"Dikkat et kendine." yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluşurken tezgaha döndü. Yumurtanın birini eline aldı. Yavaş yavaş soyarken ellerini izlemeye daldım. İnce, uzun parmakları bile hoşuma gidiyordu şuan.

Karanlık • [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin