-10- Market

43.5K 3.6K 1.5K
                                    

 Medya- Ayaz

Kadın camı açınca sonbaharın serin havası yüzüme çarpıp kalan uykumu da dağıttı. Uzun tırnaklarını yaslandığı kapıya ritmik hareketlerle vuruyor, dakikalardır süren sessizliği bozuyordu.

Direksiyonu sağa kırıp sahil yoluna girdim. Kadın siyah deri çantasından telefonunu çıkarıp biraz uğraştıktan sonra kulağına götürdü. Karşıdan gelen onca gürültüye karşın sadece "Geldim." deyip kapattı telefonu.

Arabayı durdurup kafamı geriye yasladım. Kadın önce bana bakıp düzgün dişlerini göstererek gülümsedi sonra da kapısını açarak arabadan indi. Giydiği mini elbise sayesinde gözler önüne serilen uzun bacaklarını izleyen korumalara aldırmadan tekneye kadar yürüdü. Adamın elindeki çantayı alınca vaktin geldiğini anlayıp çıktım dışarı. Yanına gider gitmez çantayı elime tutuşturdu.

"Aykut'a selamlarımı ilet."  kadının belinden tutup tekneye çeken adama başımı salladım.

"Eyvallah." elimde çantayla beraber arabaya binerken yağmur atıştırmaya başlamıştı. Bir an önce buradan uzaklaşmak için gaza bastım. 

Büyük binanın önünde durup indim arabadan. Etrafımı saran takım elbiseli adamlar eşliğinde içeri girdim. Siyah depo kapısını açıp geçmem için yol verdiler. 

Aykut'un önüne kadar ağır ağır yürüyüp çantayı masasına bıraktım. Yayvan sırıtışı tüm yüzüne yayılırken doğrulup çantanın kilidini açtı. İçindeki paradan bir deste çıkarıp kucağıma attı.

"Aferin." dediğinde dişlerimi sıktım. "Sana güvenebileceğimi biliyordum." bir şey demeden başımı salladım. Geri çıkmak için arkamı döndüğümde "Arkadaşı geçirin." diye emir verdi.

Kolumu tutmak isteyen adamları ittirip yürüdüm arabaya.  Kapısını açarken tekrar kolumu tuttu. "Bundan sonrası kendi aracınla."

Kolumu bıraktırıp arkaya doğru yürüdüm, dalgınlıktan onların arabasına geldiğimi fark etmemiştim. Her seferinde bir daha bulaşmayacağım deyip, içinden kurtulamadığım bu izbe yere son kez bakıp aracıma bindim.

**

Yağmur hızını arttırdığı için eve girene kadar sırılsıklam olmuştum. Kapıyı kapatıp ceketimin fermuarını açtım. Bu sırada salondan çıkan Nilay sessiz adımlarla bana yaklaşıyordu.

"Yankı uyudu." 

"Napayım?"

"Nereden geliyorsun?" kollarımı tutup ıslanmış halime baktı. "İşten...değil mi?"

"Git artık evine, geç oldu."

"Saate bakıyorsun en azından, sevindim." dedi sinirle. "Sen telefon edince alelacele geldim buraya. Yine bırakıp gitmişsin, ağlıyordu çocuk."

Masmavi gözleri zihnimde canlanırken yutkundum. "Ağlıyor muydu?"

"Evet, Ayaz. Neden geceleri bırakıyorsun onu?"

"Aradım işte seni, yalnız kalmadı."

"Ben her zaman gelemem ama. Lütfen daha dikkatli ol." askılıktan ceketini ve  çantasını aldı. "Sabahta konuş, barışın."

"Git dedi, gittim. Bir de özür mü dileyeceğim?"

"Her dediğini yapıyorsun ya...git deyince gitmiş(!)" hiç şaşırmış gibi görünmüyordu.

"Anlattı mı sana?"

"Biraz." dudağını ısırdı. "İçim gidiyor bu çocuğa, elinden yüzünden masumluk akıyor." 

Karanlık • [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin