-6- Çorba

45.6K 4K 2.4K
                                    

Ağzıma bir  kaşık alıp anında lavaboya tükürürken peçeteye uzanıp dudaklarıma bastırdım. O kadar kötü olmuştu ki bunu içecek insana para ödülü bile verilebilirdi. Tencereyi içindeki çorbayla beraber çöp kutusuna atıp kapağını kapattım. 

Tuvaletten çıkan Yankı, ıslak elleriyle kapıyı kapatıp yavaş yavaş salona yürüdü. Dün banyoda nasıl bir utanmışsa hala doğru dürüst konuşmuyordu benimle.

"Ben işe gidiyorum, masada yemek hazır."

"Peki." 

"Su da var yanında, almaya kalkışma yine." dudağını ısırınca gözlerim oraya indi. "Bir arkadaşım uğrayacak bugün, yerinden kalkma sen. Odadan bir şeyler alıp çıkacak."

"Yaa." korkmuş gibiydi.

"En yakın arkadaşım, merak etme."

"Şey, olabilir. Senin evin sonuçta."

"Hadi yemeğe ufaklık." saçlarını karıştırıp yanından geçerken bunu niye yaptığımı sorguladım.  Bir nedeni yoktu. Sadece saçları çok göze çarpıyordu.

Evden çıkıp arabaya binince dakikalar içinde kütüphaneye gelmiştim. İçeri girip takmaktan nefret ettiğim kartı boynuma asıp yerime geçtim. Kütüphane görevlisi olarak tek yaptığım rafları düzenlemek, gelen insanlarla ilgilenmek ve sessizliği sağlamaktı. 

Telefonu açıp koltuğuma oturdum. Sabahları ders çalışmaya gelenler dışında fazla insan olmuyordu. Bu yüzden rahatım yerindeydi. 

"Günaydın." Sarp içeri girince gözlerimi telefondan ayırmadan kafamı salladım.

"Günaydın." dedim fısıltıyla, kartı boynuna asıp yanımdaki koltuğa oturdu.

"Nasıl gidiyor?" sesi merak kokuyordu.

"Yankı'yı mı soruyorsun?"

"Kimi soracağım başka?"

"İyi, normal." dediğimde üfledi.

"Alıştı mı sana?"

"Bilmem."

"Odun musun Ayaz?" deyince gözlerine baktım.

"Sabah sabah sinirimi bozma."

"Yemişim sinirini. Bir geliyorsun çocuğu anlatıyorsun, ertesi gün tık yok. Bir anda görme engelli birine nasıl bakacağını öğrenmiş olamazsın."

"Ben bakmıyorum, her şeyini kendisi hallediyor." 

"Kaldır kafanı şu telefondan bir." boşluğumdan faydalanıp telefonu elimden çekti. "Tavuklu çorba tarifi?"

"Ver şunu." elinden alırken ses çıkardığımız için birkaç öğrencinin bakışları bize dönmüştü. "Rahatsız ediyorsun milleti."

"Aman..." yerinden kalktı. "Çok da düşüncelidir beyefendi." söylene söylene uzaklaşıp kitapları düzenlemeye koyuldu Sarp. Telefonu kaldıracağım sırada mesaj gelince üstünü tıkladım.

'Akşama iş var.' 

Mesajı kapatıp cebime koydum telefonu. Yine eve geç gitmek zorundaydım.

**

Elimdeki torbalarla beraber kapının kilidini açıp girdim içeri. Girer girmez salondan kulağıma dolan kahkaha sesleri kaşlarımı çatmama neden oldu. 

"Yankı?" 

"Hah geldi benimki." Nilay'ın sesiydi bu. Çok geçmeden kapıya kadar gelip kollarını açtı. "Hoş geldin canım."

"O gülen..."poşetleri bırakıp salona ilerledim. "Yankı mıydı?"

"Evet." salona girince görmeyi beklediğim manzara kesinlikle bu değildi. Şimdiye çoktan koltuğa kıvrılıp uyumuş olmalıydı Yankı. Sehpanın üzeri bir ton abur cuburla doluydu. Televizyonda bir müzik açıktı ve...Yankı gülüyordu.

"Napıyorsunuz?"

"Yankı'yı çok sevdim." derken yanına oturup elini tuttu Nilay. "Biliyorum hemen çıkacağıma söz vermiştim ama sohbet baya sardı. Sen gelene kadar kalmak istedim bende."

"Saat gecenin biri." gittikçe sinirleniyordum. 

"O kadar geçmiş mi?" dedi Yankı.  Zamanın nasıl geçtiğini anlamamışlardı yani...vay be.

"Sen nerede kaldın Ayaz, bu saate kadar açık mı kütüphane?" 

"İşim vardı."

"Ayaz." ayağa kalkıp dibime kadar girdi Nilay. "Yine bulaşma şu adamlara, nolur."

"Kimseye bulaştığım yok, işim vardı diyorum."

"Seni yine görmüşler onların yanında. Satma şu zehri. Tamam mı?"

"Ne zehri." diye mırıldandı Yankı. Nilay'a susması gerektiğini belirten bir bakış attım.

"Ben artık gideyim." bana havadan bir öpücük atıp Yankı'nın saçlarını karıştırdı. "Görüşürüz Yankıcım."

"Yine gel, olur mu?" dediğinde kaşlarımı havalandırdım.

"Tabii, bundan sonra sık sık gelirim."

"Gelemezsin." diye mırıldanınca bana döndü Nilay. "Yani şöyle...Yankı  pek sevmez kalabalığı."

"Kalabalık?" kaşlarını çattı. "Çocuğu yapayalnız bırakıp gecenin bir saatinde geliyormuşsun Ayaz. Ben de olmasam tüm gün napacaktı bilmiyorum."

"Evet." dişlerini göstererek gülümsedi Yankı. "İyi ki geldin."

"Evine bırakmamı ister misin?"gitmesini istiyordum artık,  Nilay başını iki yana sallayıp çantasını aldı.

"Çok öpüyorum Yankı, iyi geceler." evden çıkarken bir süre arkasından bakıp yutkundum. 

"Çok iyi biri." dedi Yankı. "Beni çok güldürdü."

"Güldürdü..." koltuğun kenarına oturup dudağımı ısırdım. Benimleyken yüzünden düşen bin parça olan çocuk, otuz iki diş sırıtıyordu. Ne konuşmuşlardı da bu kadar mutluydu?

"Evet, çok eğlenceli çok konuşkan."

"O olmayınca sıkılıyor musun?" dediğimde başını aşağı yukarı salladı. "Ama sana  televizyon...hassiktir." bugün evden çıkmadan önce televizyonu açmayı da unutmuştum.

"Biliyor musun, Nilay bana çorba da yaptı." 

"Ne çorbası?" mutfağa gidip ocağın üstüne baktım. Çekmecen bir kaşık alıp dudaklarıma götürdüm...mis gibiydi. "Pek olmamış ama..."

"Annemden bile daha güzel yaptı." 

"Ben yapacaktım..." istemsizce mırıldanıp boğazımı temizledim ve kenarda duran poşeti açtım. Tavukları dolaba atarken Yankı kalkmış, çarşafını seriyordu.

Örtünün içine girip üzerine çekti. Ona doğru yaklaştım ama ne diyeceğimi bilmez halde elimi enseme götürdüm. "Yankı."

"Efendim Ayaz abi?" Nilay benimle yaşıttı. Neden bana abi diyordu da ona abla demiyordu?

"Benimleyken sıkılıyor musun?" sesim sandığımdan daha güçsüz çıkarken birkaç saniye düşündü.

"Hiç vakit geçirmedik ki." göğsümün sıkıştığını hissettim. "Nilay muhteşem biri, gülüşü çok güzel. Bana istediğim şarkıları da açtı." televizyon ekranına baktım.

"Klasik müzik mi seviyorsun?" 

"Evet, beni dinlendiriyor."  demek televizyon açar mısın derken böyle şeyleri kast ediyordu. Bense saçma sapan bir kanal açıp bırakıyordum...

Yankı, Nilay'ı övmeye devam ederken üst kata çıkıp odama girdim. İçimde anlamsız bir hayal kırıklığı oluşmuştu. Canım inanılmaz derecede sıkkındı ve bir nedeni yoktu.

Sanırım yorulduğum içindi.

Karanlık • [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin