29//Mavi Gözlü Savaşçı ve Biricik Alfası

8K 1.2K 1K
                                    

İyi öğleden sonraları herkese👋🏻👋🏻👋🏻

Cidden, bir an bölümü yazamayacağım diye çok korktum yüreğime iniyordu! Heyecandan böyle oldu herhal dkxmlzmdk

Neyse umarım beğenirsiniz ve bu bölüm cidden çok yorum bekliyorum çünkü hem 3500 kelime hem de çok romantiklik var sonlarında🥺🥺

İyi okumalar dilerim~~

.................

  Jeongguk

   Viola'nın dolunaydan hemen sonraki sabah verdiği emirle artık resmi olarak 'Hyung' diye seslenmekten men edildiğim Taehyung, bana saatler gelen bir sürenin ardından en sonunda yanımdaki yerini aldığında, nereye gittiğine dair içimde oluşan o korkunç merak yüzünden önümde hoş bir aşk hikayesi anlatan beta kadına dikkatimi veremiyordum. 

Oysa, gayet güzel konuşuyor ve hem alfayı, hem de omegayı layıkıyla canlandırıyordu. İzlemesi gerçekten zevkli olurdu. Yani, eğer şu an derin bir merak çukurunun içinde aşağıdan Taehyung'un yukarıdaki siluetine bakıyor olmasaydım, zevk alabilirdim. 

Sürekli arkama bakıp durduğum ve kalabalığın arasında onu aradığım uzun dakikalardan sonra, en arka sırasına oturduğum anlatıcıyı dinlemek için gelen toplulukta, benimde arkama dört sıra daha insan eklendiğinde ancak yanıma gelmişti. Şüphesiz ki geç geldiği için ona kızma ve mızmızlanma isteğimi biraz da olsa dindiren yegane şey, daha fazla gecikmemek için koşmasıydı. 

Toplu saçlarından birkaç tutam kurdeleden kurtulmuş, yüzü koşturduğu için kızarmış ve göğsü derin nefesleri yüzünden sık sık inip kalkıyordu. Başımı çevirip ona baktığımda karşılaştığım bu manzara, yumuşamama ve istemsizce şefkatli çıkan bir sesle, "Bu kadar koşturmana gerek yoktu." diye mırıldanmama sebep oldu. 

Pekala, gerek yok falan değildi. Hatta eğer koşmamış olsaydı kesinlikle yakardım çırasını ama neyse ki böyle yapmamıştı. Ayrıca, böyle düşündüğümü bilmesine de gerek yoktu. 

Başını nefesleri yavaş yavaş düzene girerken iki yana salladı. "Seni bekletmek istemedim." İşte şimdi tamamen yumuşadığımı hissediyordum. Çok, tatlıydı bu hareketleri. Gülümseyerek olduğum yerde ona doğru kaymış ve gözlerimi yeniden anlatıcıya çevirirken omzuna doğru yaslanmıştım. 

Büyük ihtimalle omzuna yaslandığım için beni rahatsız etmemeye çalışarak nefeslerini minimum sertliğe indirdi. Aramızda, çevredeki insanları rahatsız etmemek için dingin bir sessizlik hüküm sürmeye başlamıştı. Aslında, nereye ve neden gittiğini sorgulayabilirdim ancak dikkat çekmek istemiyordum. Sorgulama işini tuttuğumuz küçük tek gecelik odada da yapabilirdim.

Bir eli, neredeyse tüm ağırlığımı ona verdiğim için dengesini korumak için sokağın taş zeminine yaslanmış, diğer eli ise bedenimin arkasından uzanıp belimi kavramıştı. Belimi her kavradığında, beni ele geçiren ateş yine ortaya çıkmıştı. Önce kesik bir nefes almış, daha sonra ise sözlerine devam eden anlatıcıda tutamadığım gözlerimi kapatıp sıkmıştım. 

"Anlattığı hikaye, ne hakkında?" Kararan hava sebebiyle sokaktaki insanların ilk geldiğimiz öğle vakti kadar çok sesleri çıkmıyordu. Onun yerine sanki herkes buraya bu hikayeyi dinlemek için gelmiş gibi bir sessizlik vardı. Ben de bu yüzden zaten yakınımda olmasından da faydalanıp fısıldayarak cevaplamıştım sorusunu. "İki ruh eşi hakkında." 

İlgisini çektiğine dair bir mırıltı çıkardı. Şu anda önümüzdeki anlatıcının canlandırdığı sahnede, ruh eşlerinden birinin mühürlü olduğu eşiyle arasında geçen konuşmalar vardı. Bu yüzden kafasının karışacağını düşünüp devam etmiştim açıklamak için. "Birbirlerini çok geç buldular. Alfa olan gezgindi ve omeganın kasabasına geldi. Tabi, omega da mühürlü ve iki tane de küçük çocuğu var." 

contrarian omega and the prince alpha Where stories live. Discover now