36//Askeri Karargah

7.5K 1K 628
                                    

Tünaydın👋🏻👋🏻

Bugün biraz geç geldim çok üzgünüm🙏🏻😣

Şey bir de, bölümlerin yorumları düştükçe düşüyor, bu yüzden bir şey sormak istiyorum. Bu yazdığım en uzun fic olduğu için ve kendim de emin olamadığım için soruyorum lütfen yanlış anlamayın. Sıkıldınız mı? Eğer sıkıldıysanız işleri hızlandırabilirim çekinmeyin söylemekten lütfen👉🏻👈🏻

İyi okumalar dilerim~~~

..............

Taehyung

Bu sefer ki görevimizin ne olduğunu öğrendikten sonra, iki gün sonra Jung sürüsü ile Gaya Krallığı arasındaki sınırın yakınlarında bulunan bir askeri eğitim alanına doğru yol alıyorduk. Lider Chin-ho bize yanımıza birilerini verebileceğini söylese de, hem ben hem de Jeongguk bunu istememiş, yalnız seyahat etmekte ısrarcı olmuştuk.

Sonuç ise, günler sonra yeniden baş başaydık.

Benden birkaç adım önde yürüyordu. Yanımda olmamasının yegane sebebi, yerde bulduğu bir çakıl taşına attığı tekmeler sonucu onu takibe koyulmasıydı. Taşa attığı her tekmede peşinden koşturması ve çok uzaklaştığında başında dikilip benim gelmemi beklemesi o kadar sevimliydi ki, yüzümdeki gülümseme bir türlü gitmiyordu.

Bu yönlerini yeni yeni keşfediyordum. Çok, çocuksu ve eğlenceye meraklı bir tarafı vardı. Fazla belli etmiyordu, dışarıdan sert gözüküyor, sert bakıyordu ama ona en yakın kişi olmanın getirdiği avantajlardan yararlanarak ben bu sevimli hallerine birinci gözden şahit oluyordum. O kadar, güzeldi ki... Belindeki kılıcı ve kısa dağınık siyah saçlarına, üstündeki baştan aşağı ne kadar sert bir mizacı olduğunu kanıtlayan kıyafetine rağmen, o kadar sevimliydi ki, onu izlerken hayran kalıyordum.

Daha önce, eşimin kim olacağına belirgin bir hayal kurmamıştım. Annemin bana uygun gördüğü biriyle eşleneceğimi düşünüyordum. Okuduğum hikayelerdeki gibi bir aşk bana olabildiğince uzak gibi görünüyordu ama hiç ummadığım bir anda bulmuştum onu. Bunun kehanetle o kadar da alakalı olduğunu düşünmüyordum.

Onu bulamayabilirdim. Gerçekten, onu bulamayabilirdim. Bana göre her şey kararlarda ve eylemlerde bitiyordu. Suwon beni birkaç dakika daha geç uyandırsa çok geç olurdu. O uyandırdığında dediğine uyup aceleyle odamdan ayrılmasam çok geç olurdu. Saraydan uzaklaşırken takıldığım o taşa çok daha erken takılsaydım, yine geç olacaktı.

Nasılsa öleceğim diyerek boş verseydim, sürü sınırını geçemezdim. Abim kılıcını bana doğrultmuşken ondan bir açıklama istemeseydim o beni gördüğünde çoktan ölmüş olurdum. Beni kurtardıktan sonra inat etmeyip ayrı yollara gitmeye karar verebilirdim. Ya da o beni kurtarmak istemeyebilirdi.

Birlikte seyahat ederken çocuksu hallerimden nefret edebilirdi, ondan çok farklıydım çünkü. Bana yakın davranmayabilirdi. İlk fırsatta başından savabilirdi. Kaderlerimizi çizerken onlarca hatta yüzlerce farklı karar verebilirdik bizi uzaklaştıracak. Hiçbirini vermemiş olmamız, tamamen şanstı ve bizi buluşturan şey kehanetin kendisi olsa bile, bir arada kalmamızı sağlayan şey kendi kararlarımızdı.

Şimdi ona bakıyordum. Ona bakıyordum ve aradığım aşkı onda bulduğumdan bir kez daha emin oluyordum. Mührün kutsal bağına ihtiyaç duymadan ona aşık olduğum için kendimi dünyanın en şanslı adamı falan sayabilirdim. Saraydan kaçtığım gece her şeyin bittiğine o kadar inanmıştım ki, aralanan başka bir kapıyı neredeyse gözden kaçırıyordum.

Günlerdir Lider Chin-ho'nun söylediklerini düşünüyordum. Jeongguk benimle konuşmak için her zaman hazırdı, onlarca kez tekrar ettiği gibi, ne karar verirsem vereyim yanı başımda olacaktı. Beklemekten çekinmiyordu, vereceğim kararların ona etkilerini, kendisini ne gibi bir durumda bulabileceğini bile umursamıyordu.

contrarian omega and the prince alpha Where stories live. Discover now