13//En Kıskanç Kurt Viola

9.1K 1.3K 516
                                    

Yazılılar iptal olmuş dostlar an itibariyle eski düzeme dönüyoruz dknckdnr

Sadece akşam saatlerinde gelir artık çünkü yarın sabah hemen yazamayabilirim bölümü👉👈

Neyse herkese iyi akşamlar ve iyi okumalar dilerim~~

.............

    Jeongguk

    Park sürüsünde geçirdiğimiz ikinci günün başında, henüz sabahın erken saatlerindeyken büyük bir ticaret odaklı kentin çarşısındaydık. Taehyung Hyung omzuna asılı içinde uğradığımız stantlardan aldığımız kuru yiyecekleri bulunduran çuvalıyla etrafta dört dönüp duruyordu. Ortadan kaybolmadığı, kimliğini deşifre edecek bir hareket yapmadığı ya da başına bela almadığı sürece onun ne yaptığına çokta dikkat etmiyordum. 

İkimizde farklı sebeplerden dolayı evimizi arkamızda bırakmış, hatta bırakmak zorunda bırakılmıştık ve madem şimdi krallığı gezmek gibi aşırı bir işe girişmiştik, üslubuyla yapmamız en doğrusuydu. Pek fazla umurumda değilmiş gibi gözükse de, gezmeyi severdim. Küçüklükten beri uzun süreli kasabamdan ayrılamamıştım, yalnızca geceleri etrafı gezebiliyor ve tüccarlardan satın aldığım haritalardan krallığı ve dört büyük sürüyü öğrenebiliyordum. 

Geceleri etrafta dolaşmak bir yandan hoş olsa da, çoğunlukla sıkıcıydı çünkü gün ışığı ormanın üstüne vurmadığında, görecek pek bir şey olmuyordu. O yüzden bir yanım hep dünyayı gündüz gözüyle özgürce görebilmeyi hayal etmiş, benden habersiz düşlerimde buna özlem duymuştu. Şimdi fırsat bulmuşken, tadını çıkararak krallığımızı karış karış gezecek, yepyeni insanlar ve kültürler tanıyacaktım. 

Taehyung Hyung için bunun bir anlam ifade ettiğini pek sanmıyordum. O daha çok, onu gördüğü yerde öldüreceğini düşündüğü abisinden kaçmak ve o kral ilan edilip endişelerinden sıyrılana kadar ortadan kaybolmak istiyordu. İntikam için bile olsa, bu krallığın sorumluluğunu almak istememesi garipti. Ona sorduğumda bana kendisini göstermiş ve ben daha kendi kendime hayatta bile kalamıyorum, o kadar insanı nasıl yöneteceğim demişti alaylı bir gülüşle. 

Ona aslında düşündüğü kadar berbat bir prens olduğunu söylemek istiyordum ancak dinleyecek gibi durmuyordu. Kararını vermişti bir kere. Gittikçe daha çok alıştığı gezgin hayatına kendini o kadar da yabancı hissetmediği açıktı ve eski şaşalı hayatını pek özlüyor gibi durmuyordu. 

Her neyse, bir şekilde birbirimizi bulmuştuk. Ben gezmek istediğim için buradaydım, o ise benden hayatta kalmayı öğrenmek istediği ve dünyaya dair merakını gidermek için peşimdeydi. Sık sık yaşanan ani yakınlaşmalarımızı saymazsak, iki dost gibi muhabbet ederek günlerimizi geçiriyorduk. 

Önümdeki kurutulmuş et tezgahının başındaki betaya istediğim miktarı söyleyip elimde tuttuğum kesenin içinden iki altın verdiğimde, adam uzanıp parayı almış ve cebine tıkıştırmıştı. O altı parça eti üst üste dizip ince bir iple bağlamaya başlarken, parmak ucuma kalkarak etrafıma bakındım. Kim bilir yine nereye kaybolmuştu...

 Sokağın başından sonuna doğru akan insan nehrinde, parıltılı eşyaların ve mücevherlerin satıldığı tezgahlardan birinin önünde ona verdiğim kaçtığım gece saçlarımdaki örgüyü toplamak için omegaların kullandıkları mavi kurdeleyle bağlanmış ve benim tarafımdan at kuyruğu yapılmış saçlarını gördüğümde, umutsuzca iç çektim. 

Gerçekten, parlak şeylere ve süslü takılara olan zaafını garipsiyordum. Uzun bir süreden beri bu çarşıdaydık ve ortadan kaybolduğu her seferinde ya şaşalı elbiselerin satıldığı bir dükkanın önünde ya da şimdiki gibi mücevhercinin önünde beliriyordu. İçimden bir ses eğer yeterli parası olsaydı o mücevherlere çoktan sahip olacağını fısıldıyordu. 

contrarian omega and the prince alpha Where stories live. Discover now