41//Tuzak

6.1K 977 475
                                    

Tünaydın👋🏻👋🏻

3500 kelime ve hala delirmiş gibi heyecandan hızlı hızlı atan kalbimle yazıyorum bu açıklamayı rkmdkxmdk

Yazım yanlışı varsa söyleyin lütfen, yazarken atlamış olabilirim, tekrar okumadan yayınlıyorum çünkü🤦🏻‍♀️🤦🏻‍♀️

İyi okumalar dilerim~~

 ............

   Jeongguk

   "Pekala, dediğine göre ayağımı bu şekilde koymam gerekiyor, öyle değil mi?" Dolunaydan üç gün sonra, Min-ho tıpkı bize söz verdiği gibi at binmeyi öğretmeye girişmiş, saat gece yarısına ulaştığında ikimizi de uyandırarak dışarıya sürüklemişti. Benim uyanmam o kadar da uzun sürmemişti ama Taehyung için aynısı söylenemezdi. Biz ahırdan atı çıkartırken de, duvarları aşıp dışarıya çıkarken de o bulduğu her yaslanma yerinde uyuklamakla meşguldü.

Tüm bunlara rağmen ilk binecek kişi olarak onu seçmek ne kadar mantıklıydı emin değildim. 

Min-ho, parmaklarıyla kızıl saçlarını karıştırdı Taehyung'un acemiliği karşısında. Gerçekten, hem uyku sersemliği yüzünden, hem de ilk defa bineceği için Taehyung'un şu anda acemiliğin dibine vuruyordu. Tek korkum, kendini sakatlama ihtimaliydi. Eğer elimdeki elmayla atı oyalamakla meşgul olmasaydım, sanırım daha binemeden yere yapışırdı. 

Atın elimdeki elmayı ısırıp çiğnemeye başlamasıyla, avucuma bulaşan salyaları yüzümü buruşturarak kıyafetimin üstüne sildim ve hafifçe yana çekilerek ikisinin ne yaptığını gözlemlemeye başladım. Taehyung, bir ayağını Min-ho'nun dediği gibi yerleştirmiş, elleriyle eyere sıkı sıkı tutunurken epey komik gözüküyordu. Öyle ki, koluma attığım sepetten bir başka elma almam gerektiğini unutmuş, haline gülmeye başlamıştım. 

Başını çevirip sinirle dudaklarını büzerek bana baktı ve isyan etti. "Jeongguk! O kadar komik geliyorsa sen dene istersen!" Min-ho'nun Taehyung'un gerisinde dikilirken bakışları bana dönüp umutla baktığında, ellerimi kaldırıp başımı iki yana salladım şiddetle. Asla yapmazdım. Hatta, ben bu gece binmeyi bile düşünmüyordum. 

"Elbette hayır! Ben izleyiciyim. Burada öğrenmesi gereken öncelikli kişi sensin." Taehyung başını yeniden önüne çevirip kendi kendine mırıldanarak söylenmeye devam etti ve son bir güçle kendisini yukarıya çekti. Bir anlığına, yalnızca bir anlığına başarır gibi olmuştu. Onu atın üstünde gördüğümüzde Min-ho ile övgü cümleleri için dudaklarımızı aralamış, ancak hiçbirini dile getirememiştik. 

Çünkü tıpkı bindiği gibi hızlıca diğer tarafa kaymaya başlamıştı. Gözlerim, o yavaş yavaş ters tarafa doğru gözden kaybolurken irileşti. Yeni bir elmayı vermeyi unuttuğum at istediğini almak için öne doğru bir adım atıp sepetime doğru uzandı ve o bunu yaptığında, işler eşim için daha da çıkmaza sürüklendi.

Min-ho'nun diğer tarafa koşmasına kalmadan, Taehyung tutunduğu eyeri de beraberinde götürerek toprak zemini boyladığında, kolumdaki sepeti aceleyle çıkartıp yere koymuş, atın etrafından dolanarak yanına gitmiştim. Üstünde belirdiğimde, kucağındaki eyere son dalıymış gibi tutunurken gökyüzüne bakıyordu. İyi miydi, yoksa yaralanmış mıydı emin değildim. Bu yüzden dizlerim üstüne çöküp elimi omzuna koydum. 

"İyi misin?! Yaralanmadın öyle değil mi?" Başını iki yana salladı. Bu yaralandım mı demekti yokta iyiyim anlamına mı geliyordu emin olamıyordum. Başımı kaldırıp benim aksime ayakta duran Min-ho'ya baktığımda, beni rahatlatmak ister gibi gülümsemişti. "Merak etme, bu kadar yavaş ve beklenen bir düşüşle kimseye bir şey olmaz." 

contrarian omega and the prince alpha Where stories live. Discover now