47//Mavi Gözlü Savaşçının Kılıcı

5.9K 1K 684
                                    

Tünaydın👋🏻👋🏻

Sanırım finale yaklaştığımız için bölümler bu kadar uzun rkmxkdmfk 3500 kelime👌🏻

Bu bölümde minik balkabaklarım yeniden buluşuyorlar🥺🥺🥺

İyi okumalar dilerim~~

.................

   Jeongguk

   "Beni neden burada tutuyorsun?" Elimdeki küçük marul parçasını Boleum'a yedirirken, son günlerde gidiş gelişleri artmış ve yanımda kalma süresi de uzamış olan adama hitaben sakin bir tavırla sorduğumda, elinde tuttuğu anahtarlarla uğraşmayı bırakmış, eğdiği başını kaldırarak yüzüme bakmıştı. 

Artık kaçmaya çalışma konusunda pes etmiştim. Aslında, pek çok şey konusunda pes etmiştim çünkü geçen üç günden sonra, hiçbir şey yapasım gelmiyordu. Yalnızca, uslu uslu hücremde oturup Boleum ile ilgileniyor, Ming Yu'ya fırsat bulduğum her an beni neden burada tuttuğunu soruyordum. 

Şimdiye kadar bana öyle elle tutulur mantıklı bir sebep vermemişti. Sürekli geçiştirip duruyordu. Oysa ben aynı soruyu diretirken gayet ciddiydim. Taehyung'un yaşadığına inanmıyordu. Onun öldüğünü ve tahtın kendisine kaldığını düşünüyordu ama yine de beni burada tutmaktan da geri kalmıyordu. Düşünceleri ve hareketleri birbirine ters geliyor, kafamı karıştırıyordu. 

"Bu kadar çok mu öğrenmek istiyorsun?" Oturduğu tabureden ayaklanıp, elindeki anahtarları beline asmadan parmaklıklara doğru yürümeye başladığında, oturduğum yumuşak yatakta dikleşmiş, başımı sallamıştım hızlıca. Derin bir nefes alıp gözlerini kaçırdı. Daha sonra ise bana hala bakmazken, "Sana ihtiyacım var." diye mırıldandı. 

İşte bu, gerçekten ilginç gelmişti. Bir kere, söylediği cümlenin mantıklı hiçbir tarafı yoktu. Bu gerçeği bir kenara bıraksak bile, neden bana ihtiyacı olduğunu anlamakta güçlük çekiyordum. Sıradan biriydim, en azından kral olmayı amaçlayan karşımdaki prensin gözünde sıradan biri olmalıydım. Ama buna rağmen bana ihtiyacı olduğunu söylemişti. 

"Neden?" Kafamda dolaşan soru işaretlerini bir kenara bırakıp sesimin o stabil halini bozmadan sorduğumda, hücrenin içinde dolaştırdığı gözlerini yeniden bana çevirip, bu durumdan hiç hoşnut olmadığını kanıtlar bir tavırla, "Çünkü sen kehanetteki savaşçısın." dedi. Sesi huysuzdu, bakışları gerçekten benim gibi birine ihtiyacı olduğunu hazmedemiyormuş gibiydi. Gerçi, hazmedemeyen yalnızca o değildi. 

"O kehanetin baş rolünün Taehyung olduğunu sanıyordum." Şu anda bulunduğumuz duruma ithafken konuşup alay barındıran bakışlarımı gözlerine diktiğimde, kaşlarını hafifçe çatmıştı. "Kime göre, neye göre? Baş danışmanın yanlış görmediği ne malum?" Gerçekten şu an bunu tartıştığımıza inanamıyordum. Çok, çok saçma bir konuydu. Madem bu görü tanrılardan gelmişti o zaman sorgulamak hiçte iyi bir fikir değildi ama yine de marulu Boleum'un önüne bırakıp ayaklanmadan edememiştim. 

"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun? Çünkü bana sorarsan, her şey olabildiğince doğru." Ona doğru adımlayıp, aramızdaki parmaklıkların yarattığı doğal mesafeden yüzüne bakıp konuştuğumda, umursamaz bir tavırla omuz silkmiş, "Ben de sana sormamıştım zaten." demişti. Dudaklarımı birbirine bastırıp gülüşümü engellemeye çalıştım. Herkes aynı şeyi söylediği için mi böyle söylüyordu merak ediyordum. Tavrına bakılırsa bu kehanet işini çokta ciddiye alıyor gibi değildi. 

"Peki... Yine de bu beni burada zorla tutuyor olduğun gerçeğini açıklamak için yeterli değil." Hazır sorularıma doğru dürüst cevap vermeye başlamışken biraz daha üstüne gitmek adına ellerimi arkamda bağlayıp devam ettiğimde, kırmızı gözlerini bir kez daha gözlerime değdirmiş, pes etmiş gibi kendi kendine bir şeyler mırıldanmıştı. Sonra ise gözlerime bakarken istediğim cevabı verdi. 

contrarian omega and the prince alpha Where stories live. Discover now