12//Prens Taehyung'un Öğretmeni Savaşçı Jeongguk

9.8K 1.3K 530
                                    

Öncelikle herkese günaydın, online derste olanlara da sabırlar diliyorum👋👋

Üzülerek belirtmeliyim ki, sonraki bölüm yarın gelmeyecek ama cumartesi gelecek👍

Sebepte şey, yazılıların geliyor olması ve benim eksiklerim olması...

Başka bir şey yok herkese iyi okumalar dilerim~~

....................

   Taehyung

   Birkaç saatten beri ilerlediğimiz patikada, birkaç adımda bakışları yerdeyken ve parmakları sürekli okunun üstüne kazılı ismin üstünden geçerken ilerleyen bedene yetişme işini bir süreliğine erteleyip, hala yapısını tam olarak anlayamadığım kıyafetin ipleriyle oynamaya devam ettim. Hatta bir andan sonra, yürümeyi bile bırakmış ve aramızdaki mesafe arttıkça artarken ayağımı zemine sinirle vurup oflamıştım.

Üstümde uzun kollu kumaş bir içlik ve sıfır kol bir hırka vardı. Bir süredir çözmeye çalıştığım şey hırkanın iki kenarında bulunan ipleri nasıl bağlayacağımdı. Jeongguk'a sormayı ve onu rahatsız etmeyi istemiyordum çünkü sabah uyandığımızdan beri düşünceli gözüküyordu ve kendi kendine konuşuyordu. Kafasına takılan şey her neyse çözene kadar ona bulaşmama kararı almıştım. Yine de, kıyafet giymek hakkında çok bir şey bildiğim söylenemezdi. 

Saraydayken giyinmeme yardım olacak hizmetçilerim olurdu hep ve onlar bu işi yaparken ben daha çok camdan dışarıyı falan izlerdim. Hiç nasıl yaptıklarına takılma ihtiyacı falan duymamıştım. Ayrıca daha önce bu tip köylü işi bir kıyafette giymemiştim. Tüm bunları cahilliğime veriyor ve zamanlar iyileşeceğimi umuyordum. 

"Sorun ne?" İpleri birbirlerinin altından ve üstünden geçirip karmakarışık bir düğüm yapıp bıraktıktan sonra başımı eğerek nasıl durduğuna bakmaya çalışırken, rahatsız etmek istemediğim bedenin uzaktan gelen sesini duyduğumda, parmak uçlarımla düğümü çekerek çözüp yeniden ofladım kaşlarımı çatarken. "Olmuyor!" 

Toprak zeminde yanıma yaklaşan adım seslerini duyduğumda, hafifçe kaldırdığım başımla adımlarını takip edip ayakkabıların sardığı incecik ayak bileklerini izlemeye başladım. Kendimi yanındayken dünyayı yeni yeni keşfeden küçük bir çocukmuş gibi hissediyordum. Dün akşam elime kabın içindeki sade pirinci tutuşturduğunda ve yaşadığım şokun farkında olmadan mutlu mutlu yemeye başladığında, ondan çok şey öğreneceğimi biliyordum. 

Bir daha saraya geri dönebilir miydim ya da ne zaman dönerdim bilinmezdi ama eğer geri dönersem, kesinlikle ayrıldığım zamankiyle aynı kişi olmayacaktım ve bunun sebebi de önümde durup parmağını çeneme nazik bir dokunuşla yaslayıp yüz yüze gelmemizi sağlayan omega olacaktı. 

Gözlerimiz yeniden birbirlerine tutunduğunda, artık iyiden iyiye alışmaya başladığım o anlık parıltı yeniden maviye dönen gözlerinden geçmişti ve yanakları hafifçe kızarmıştı. İkimizin de yan yanayken bu kadar sık yanaklarının kızarmasını artık yakıcı yaz havalarına falan bağlıyordum. Eğer bunu yaşayan sadece ben olsaydım belki utanabilirdim ama ikimizde aynı şeyden mustarip olduğumuza göre o kadar da önemli bir şey değildi. 

"İplerini bağlayamıyorum. Rahatsız etmek istemedim ama çok sinirlerimi bozdu." Elimdeki uzun bir şerit halindeki kumaşı yüzlerimizin arasına girecek kadar havaya kaldırıp konuştuğumda, yine omuzları sarsılırken gülmüştü. Parıldayan mavi gözlerini kahverengi gözlerimden ayırmadan parmaklarımızı kısa bir an temas ettirerek kumaşları kendi eline aldığında, hızlanmaya başlayan kalbime karşı yutkundum. 

Aptal falan değildim. Kesinlikle neden kalbimin bu kadar hızlı atığını biliyordum ama görmezden gelmek şu anlık en iyi seçenekti. Birbirimizi yalnızca bir gündür tanıyorduk, yan yana birkaç saat geçirdik diye ondan bu kadar çabuk etkilenmem mantıksızdı. 

contrarian omega and the prince alpha Onde histórias criam vida. Descubra agora