33.BÖLÜM : "Bende Dinlen..."

13.1K 660 191
                                    


(Ceylan ve Meryem'i hatırlamayan okurlarım önce "7.bölüm: Kırmızı Krizantem bölümünü okuyabilirler.)

)

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

_

Her derde deva olan zaman benim yaralarımı iyileştirecek bir merhem olamadı hiçbir zaman. Aksine yaralarımın bağladığı kabuklar zamanla tekrar açılıp daha çok kanadı.

Aslında kanamak kötü değildi. Bir tepkiydi. "Ben buradayım ve kapanmadım, hala acıyorum." demekti. Kanadığını gördüğüm yaranın kapanması için elimden geleni yapabilirdim ancak görünmeden sinsice ilerleyen yaralar için yapabileceğim pek fazla bir şey yoktu.

Elimde temizlediğim silah bile insanların açtığı yaralardan daha tehlikeli olamazdı. İçini temizleyip parçalarını kenara koyduğum silahla defalarca yaralanmıştım ancak hiçbirinin acısı kalıcı olmamıştı.

Simon'un açtığı yaraları görmüş, geçmeleri için elimden geleni yapmıştım. Henüz izleri devam ediyor olsa da en azından kanama durmuştu ancak babam ruhumda bir görünmez gibi ilerleyip ben fark etmeden en derinime inmiş ve asıl yarayı oraya açmıştı.

Kurşun yarası olsa çıkartırdım, görünmüyordu ve görünse bile müdahale edemeyeceğim kadar derindeydi.

Silahın parçalarını tek tek birleştirmeye başladım.

Dünya işleyişine devam ederken bizim hayatımızda çok büyük bir sessizlik hakimdi.

Aslında denklem karmaşık olmaktan çok uzaktı. Babama 'git' demiştim ve oda gitmişti. Kalması yönünde koyduğum koşul kimsenin umrunda olmazken benim hayatımın tam da merkezinde, pimi çekilmiş bir bomba olarak duruyordu.

O günden sonra ne babamla ne de annemle telefonla bile konuşmamıştım. Babamın aramaması normaldi ama annemi anlayamıyordum. Anlamak için çaba sarf ettiğimse söylenemezdi.

Temizlendiğinden emin olduktan sonra elimdeki silahın kabzasını yerine taktım. Kerem'le dışarıda sabahladığımız geceden sonra alabildiğim her nöbeti almaya çalışıyor ve eve gidip kendi halimde kalmamak için direniyordum. Bu gece de onlardan birisiydi.

Karargahta nöbetler devriye haricinde odalarda geçerdi ancak ben mühimmat odasında silahımı temizlemekle uğraşıyordum. Üstelik buna her nöbetimde, devriye gezmediğim saatlerde sabaha kadar devam ediyordum.

Elimdeki silahı masanın üstüne bıraktığım sırada telsizden cızırtılar geldiğini duydum. Telsizi palaskamdan çıkarttım ve kulağıma yaklaştırdım. Mühimmat odasında ses çok fazla dağılıyor ve duymamı zorlaştırıyordu.

"Teğmenim nizamiyede sizinle görüşmek isteyen birisi var."

Nizamiyedeki nöbetçi askerin sesi kulağıma ulaştığında kolumdaki saate baktım.

02.48

Telsizin düğmesine bastım ve dudaklarıma yaklaştırdım.

"Kimlik kontrolünü yapın." dedim otoriter bir ses tonuyla. Masadan silahımı aldım ve palaskama yerleştirip mühimmat odasından çıktım. Bu saatte benimle görüşmek isteyen her kimse hatrımı sormaya gelmediği aşikardı.

Pİ (Aşkı 3 alınız!)Where stories live. Discover now