Trouble 26.Bölüm

2.8K 154 16
                                    

(RUBY'NİN GÖZÜNDEN)

Göz kapaklarım titreşip açıldığında huzursuzlukla sırt üstü dönmeye çalıştım ama Justin bana engel oldu. Yine. Bütün gece başımda bekleyip sırt üstü yatmama engel olmuştu. Yatak yumuşak olduğu için keskin bir acı hissetmiyordum ama ufak bir baskı bile kaslarımın isyan etmesine neden oluyordu. Doktordan eve döndüğümüzde saat geç olmuştu. Dean ve Maria ufak kontrollerden ve pansumandan geçtikten sonra hepimiz arabaya binip eve dönmüştük. Kimse birbirine birşey söylemedi. Konuşmakta istemiyordum. Eve girdiğimiz anda ılık bir duş almıştım ve Justin beni yalnız bırakmayı reddetmişti. Benimle birlikte duşa gireceğini düşünsemde gözlerini benden ayırmadan temizlenmeme yardım etti ve sırtımda belirginleşen morluklara bakmamaya çalıştı. Morluğun sırtımda geniş iki çizgi oluşturduğunu havluyu bedenime sararken aynadan gördüm. Sopanın çarptığı yerlerdeki yoğun morluk genişledikçe soluklaşıyordu.

Üzerime bol bir tişört ve külot dışında hiçbir şey girmedim. Yaz yaklaştığı için hava sıcaktı, kopçadan rahatsız olmamak için de sütyen giymemiştim. Birkaç saati yatakta kıpırdanıp huzursuz soluklarla harcadım. Justin bütün bu süre boyunca göğsünü sırtıma yaslamış, parmaklarını saç tutamlarım arasında gezdirmişti. Bir süre sonra eli karnımı okşamaya başladı ve dudaklarından mırıltı halinde çıkan melodi beni farkına varmadan uykunun içine çekti.

Uyandığımda kendimi dinlenmiş gibi hissetmiyordum. Bedenim yorgun değildi ama kafamdaki yorgunluk beni fiziksel olarakta isteksiz kılıyordu. 

Justin'in eli hala karnımda geziniyordu ve o anda bütün gece uyumadan beni izlediğini anladım. Elim karnımda duran elinin üstüne kapandı ve yüzümü eğip bakışlarımı birbirine dolanan parmaklarımıza diktim. O da çenesini omzuma yaslamıştı. Parmaklarını benimkileri okşar gibi nazikçe kıpırdattı.

Yorgunluğum kalsada uykum yok oldu ve doktorun söyledikleri aklıma geldi. Bebeği kaybetme ihtimalim vardı. Hayatım bu haldeyken büyük ihtimalle onu kaybedecektim. Henüz onu görmemiştim, sesini bilmiyordum ama onu seviyordum. 

"Ne düşünüyorsun?"              İnce parmaklar yanağımda gezinince ağladığımı farkettim. Justin bir an itiraz edecek gibi olsada yerimde dönüp göğsüne sokuldum. Sırtımın kasılıp yatağa sürttüğü sırada nefesim tıslama halinde dişlerim arasından çıktı.

"O da ölecek mi?"             Hayatımda daha fazla insanı kaybetmek istemiyordum. Her yeni kayıpla umudumda azalıyordu ve daha da aşağı çekiliyordum. Bir süre sonra tırmanmayı bırakıp kendimi içinde kaldığım kuyunun dibine bırakacağımdan korkuyordum.

"Hayır bebeğim. Seni buradan uzaklaştıracağım. Uzun süre değil belki ama bir süre kendini güvende hissedeceğin bir yere götüreceğim."            Kolları belime sıkıca sarıldı ve dudaklarını alnıma bastırdı. Yanındayken güvende hissediyordum ama her saniye yan yana olamıyorduk. Dün birbirimizden ayrı kaldığım birkaç saat içinde başıma gelmeyen kalmamıştı.

"Bugün özel birgün. Henüz senin için özel değil ama birini görmeye gitmek istiyorum. Benimle gelir misin?"           Sesindeki titremeden bu konuda endişelendiğini anladım. Benimle ilgili değil görmeye gittiği kişiyle ilgili endişeleniyordu. Kıskançlık yerine merak hissettim. Kıskanmam gereken biri olsa beni yanında istemezdi.

"Hemen gitmemiz mi gerekiyor?"                Yerinde doğrulup benide kaldırdı. Yataktan indikten sonra cevabın evet olduğunu anladım. Ben yüzümü yıkamak için banyoya girdiğimde uçak bileti ayarlamaya çalıştığını duydum. Atlanta dediğini duyunca elim seğirdi. Oraya dönmeye hazır olduğumdan emin değildim. Yine de sorun çıkarmayacaktım. Plan yapıp kendimi bahanelerle vazgeçirmektense ani bir kararla korkumun üzerine gitmem daha iyi olacaktı. Kendimi vazgeçirme ihtimalim büyük ölçüde ortadan kalkmıştı.

Trouble (Crime-II)Where stories live. Discover now