Trouble 44.Bölüm (Final)

1.6K 97 100
                                    

Bölüm Şarkısı: Justin Bieber Ft.Chris Brown - Next 2 U

(JUSTIN'İN GÖZÜNDEN)

"Ruby!" Ruhu kollarım arasında bedeninden ayrılırken elimden hiçbir şey gelmiyordu. Öleceği gerçeğini kabullenmeyi reddediyor, omuzlarını sarsıp ayağa kalkması için bağırmak istiyordum. Gözyaşlarım hiç bu kadar gerçekçi olmamış, çaresizliğimi hiç bu kadar yüzüme vurmamıştı. Kaybediyordum. Hayatımı, amacımı, beni aydınlatmak yerine karanlığıma ortak olan ruhu kaybediyordum.

Günlerce yediğim dayaktan sırtıma aldığım darbelerden sonra Ruby'nin zayıf bedenini bile kaldırmak bağırmama sebep oldu. Bu hem acımın sesi hem de ölümü inkar edişimdi. Kıpırtısız beden her zamanki tanıdıklığıyla kollarım arasına yerleşirken, yüzümü huzurla gömdüğüm saçlar omzumun üstünden dökülürken onu göğsüme bastırdım. Kaybetmek üzere olmanın verdiği acı geri kalan her şeyi siliyordu. Arabaya kadarki mesafede çektiğim acıyı, bedenimin kendini bırakmak üzere olduğu gerçeğini yok edip tek bir şeye odaklanmamı sağlıyordu.

"Bebeğim, bana bak." Ruby'nin başı kucağımın üzerinde dururken saçlarını okşamaya devam edip arabayı sürüyordum. Yolun doğru olmasını ummaktan başka yapabildiğim bir şey yoktu çünkü kafamı toparlayamayacak kadar karmaşık haldeydim.

"Aç gözlerini, bana bak." Bakışları yüzümü bulup uzaklara dalarken yüzünde oluşan tebessümü görebiliyordum.

"Bu kadar çabuk olmasını beklemiyordum." Fısıltı halindeki sesi kesilip öksürdüğünde kan dudakları arasından çıktı ve yanağına doğru süzüldü. "Sonunda sen varken ölüm bile kolay."

Öldüğümü düşünüyordu. Hepsinin hayal olduğunu, öldüğünde beni bulacağını düşünüyordu. Yanında olduğumu, yaşadığımı bilmeden gözlerini kapatırsa tekrar açmayacağını biliyordum. Savaşmazdı.

"Buradayım. Bebeğim, yaşıyorum. Beni anladın mı?" Başını göğsüme çekerken kanın her yere bulaştığını görebiliyordum. Ruby kulağını kalbimin üstüne koyduğunda hafif bir mırıltı duydum ama dudakları arasından daha fazla kan aktığını görebiliyordum.

"Kalp atışlarını duyuyorum. Sanırım yine çabuk pes ettim, ha?" İnkarla başımı iki yana sallarken bedenini kendime bastırdım. Soğuk teni olacakları yüzüme vurup beni daha da dehşete düşürüyordu.

"Pes etmedin. Henüz geç değil. Sadece biraz daha dayan. İkimizde hayattayız ve ölmeyeceğiz. Ölmeyeceksin, anladın mı? Söz verdin. Eğer beni bırakırsan, gidersen seni bulurum, anladın mı?" Gülümsemeye devam ettiğini ve şuan en çok beni yaralayan şeyinde dudaklarındaki tebessüm olduğunu biliyordum. Kaza yapmadan bütün trafiği birbirine katan ve iki yaralı ruhu içinde taşıyan bu arabanın kontrolünü nasıl sağladığımı bilmiyordum ama hastaneye ulaşamadan ölürse, son nefesini kollarım arasında verirse arabayı durdurmayacağımı biliyordum. Onun yapmaya çalıştığı şeyi yapıp peşinden gidecektim.

"Bana ilk kez beni sevdiğini söylediğini hatırlıyor musun? Yine böyle yağmur yağıyordu." Öksürüp yüzünü göğsüme çevirdiğinde tenime bulaşan sıcak kanı hissettim.

"Kendini yorma. Az kaldı."

"O zaman aptalın teki olduğunu düşünüyordum. Belki de," Kollarım arasında titremesine yol açacak şekilde öksürdüğünde durması için bağırdım. Onu durduramasamda elimden gelen başka bir şey yoktu. Hem son kez olacakmış gibi sesini duymak istiyordum hemde bunun ona acı verdiğini bildiğimden susması için herşeyimi verirdim. "Belki de hırçınlık ettiğimden ve seni uzak tutmak istediğimden öyle davranıyordum." Fısıltısı göğsümü okşarken son dönemeçten döndüm.

Trouble (Crime-II)Where stories live. Discover now