Trouble 41.Bölüm

1.4K 82 16
                                    

Bölüm Şarkısı:  Lucia - Silence

Hastane koridorunda, başımı ellerimin arasına almış oturuyordum. Talbot'un durumunun ciddi olmadığını öğrenmiştik ama bu kaybettiğimiz üç kişinin bizde yarattığı acıyı bastırmaya yetmiyordu. Maria ilaç verilip uyutulmuştu çünkü bir saat önceki sinir krizinden sonra dinlenmesi gerekiyordu. Dean ve Gabriel, Maria'yı Gina'nın cesedinin yanında bulmuşlardı. İçeride ne kadar uzun süre kaldığını bilmiyorduk ama Justin'e gizlice anlatırlarken parçalanmış ceset hakkında bir şeyler duymuştum. Birkaç dakika ya da uzun saatler hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Birlikte uzun zaman geçirip herşeyi paylaştığınız insanın parçalanmış vücudu yanınızda olduğunda kontrolünüzü kaybediyordunuz.

Sol dizim gerginlikle ritim tutarken parmaklarım sıkıca saçlarıma dolanmıştı. Rahatlayıp unutmak için her gözlerimi kapatışımda aynı, kanlı sahneler aklıma doluyor ve beni çıldırmanın kıyısına getiriyordu. Her duruluşum geri çekilen bir dalga kadar sessizdi ama dalga kıyıya her çarpışında daha fazla şeyi beraberinde götürüyor, kıyıdaki daha fazla şeyi yıkıyordu. Zihnim benimle oyun oynamaya devam etti. Beni köşeye sıkıştırmaya, duvarlar arasına hapsetmeye ve çaresiz bırakmaya çalışıyordu. Neredeyse başarılı olduğu söylenebilirdi. Şimdiden bütün enerjimi kaybetmiştim. Daha hiçbir meseleyi çözemeden bütün direncim kırılmış, ayakta durmak için kullandığım bütün bahaneler keskin uçlarını ruhuma saplamıştı. 

"İyi misin?" Justin'in eli omzuma değdiğinde irkildim. Parmakları bir an için havada bekledi ve onu görmem için fırsat tanıdı. Omuzlarım tekrar çöktüğünde elini sırtıma koydu. Omuzlarıma sardığı ceket üzerime büyük gelmişti, kapüşon ise bütün yüzümü gölgeler arasına saklıyordu. İstediğim tek şeyde buydu. Gölgeler arasında bir süre kaybolmak. Görmezden gelinmek, saklanmak. Şuan o kadar büyük bir karanlık istiyordum ki, gölgem bile beni terketmeliydi. 

"Senden bir şey istemeliyim." dediğinde ufak bir merak duygusu kafamdaki diğer şeyleri geri plana itti. Ona doğru dönüp elini tuttum. Sıcak parmakları soğuk elimin karıncalanmasına neden olurken bakışlarım ellerimizdeydi. "Bu akşam hep birlikte hastaneden çıkacağız. Eve döndüğümüzde orada kalmanı istiyorum. Birinin evdekilerle ilgilenmesi gerekiyor."

"Sayımız yeterince azaldı. Bakıcılık için geride kalamam. Dört kişi gitmenize izin veremem." Eli yanağıma değdiğinde başımı avucuna doğru yasladım. Benden istediği şeyin ona ne ifade ettiğini biliyordum ama bütün güce ihtiyacımız vardı ve benden arkadaşlarımı alan pisliklerin arasına Justin'i tek başına yollamayacaktım.

"Az kişi olduğumuzu biliyorum ama ne kadar pis bir oyunun içinde olduğumuzu biliyorsun. Oradan dönüp dönmeyeceğimizi bilmiyoruz." derken sesi yorgundu. Hem pes etmiş hemde beni ikna edemeyecek olmanın verdiği korkuyla dolmuştu. Haklıydı. Başımı elinden çekip parmaklarımı ceplerime soktum. Aramıza koyduğum ufak mesefaden huzursuz olmuştu.

"Oradan dönemeyeceğini düşünmene rağmen beni geride mi bırakacaksın. Sonrasında ne olacağını tahmin edemiyor musun? Beni gelip bulacaklar. En başında onlara saldıran bendim. Hepinizi tek tek öldürdükten sonra sıra bana gelecek ve biletimi o kadar kolay kesmeyecekler. İlk seferde beni onlardan uzak tutman sen dönmediğinde başıma gelecekleri değiştirmeyecek. Aksine dahada umutsuz olacağım. Uğruna savaştığım kimse kalmadıktan sonra karşı koyacak gücü kendimde bulabilir miyim sanıyorsun?" Gözlerini daha önce hiç böyle görmemiştim. O kadar öfkeli bakıyordu ki bakışları koyulaşmış, bal rengi, çizgilere dönüşmüştü. Çenesini sıktı ve yüzünü yere eğdi. Bu sefer uğraştığımız adamlar öncekiler gibi değildi. Vahşet kanlarında dolaşıyor, onları daha da saldırganlaştırıyordu. 

"Ben ne yapacağımı bilmiyorum. Sana saldırma ihtimalleri varken yanımızda gelmene izin vermek yerine kızgın demirin boğazımdan geçmesini tercih ederim." Ufak bir tebessüm dudaklarımda oynaştı. Bunun neşe ya da mutlulukla bir ilgisi yoktu.

Trouble (Crime-II)Where stories live. Discover now