Trouble 36.Bölüm

1.6K 109 21
                                    

Odanın kapısını kapatıp içeri girdiğimde omuzlarım yenilgiyle çökmüştü. İçeri doğru yürüyüp umutsuzca etrafa bakındım. Çığlık atıp bağırmak, etrafa saldırmak istiyordum. Birkaç saat önce evden çıktığımız sebep şuanda oldukça uzakta görünüyordu. Yatağın önünde volta atarken ellerim titriyordu. Nereye koyacağımı bilemeyerek belimi tutmaya kalktığım sırada acizliğime lanet edip yatak örtüsünü çekip fırlattım. Duvara yaslanmış uzun, ince masadaki vazoyu duvara attım ve parçalara ayrılmasını izledim.

"Lanet olsun!" 

Boşta kalan tarafa yerleştirilmiş dev gibi aynaya gözlerim takıldı. Gördüğüm kişiyi tanımıyordum. Aynada omuzları çökmüş yaralar içinde incecik biri vardı. Kemikler deriyi yırtacak kadar sivrilmiş gibiydi. Ağır adımlarla aynaya yaklaştığımda gözlerimi aynadakilere diktim. Bedenimin geri kalanı dışında gözler bana aitti. Fırtına bulutları geçer gibi koyulaşmış, çevresi kızarmıştı. İnce kırmızı çizgiler bütün beyazlığı örtmüş, yorgun gözlerimi ortaya çıkarıyordu. Kaburgalarım, köprücük kemiğim, omuzlarım tamamen ortadaydı. Hafif bir titreme bedenimden geçince elime gelen ilk şeyi aynaya çarptım. Ayna, fırlattığım biblo yüzünden büyük bir gürültüyle kırıldı. Dizlerimin üstüne düştüğümde hıçkırıklarım nefesimi tıkamaya başlamıştı bile. Başımı kollarımın arasına alıp yere yığıldım. Kontrolsüzce ağlarken yaşlar yüzümü sırılsıklam ediyordu. Böyle olmasını istememiştim. Gitmesini istememiştim. Belki birkaç dakika yan odada durması bile yetecekti ama o tamamen gitmişti. Zihnimdeki acı karnımdakini bastırdı. Sanki işe yarayacakmış gibi tırnaklarımı yaraya batırıp dikişleri koparmak ve kan akıtmak istiyordum. Bedenimdeki ağrının kafamdaki çığlığı susturmak için ne kadar artması gerekiyordu?

(JUSTİN'İN GÖZÜNDEN)

Otelden dışarı adımımı attığım anda telefonuma sarıldım. Gabriel'ın numarasını bulup arama tuşuna bastım. Telefon çalmaya başladığında adımlarım basamaklar arasında gidip geliyordu. Buradan uzaklaşıp kafamı dağıtacağım bir yere gitmek istiyordum ama o yukarıda yalnızken ayaklarım gitmiyordu. Bir an telefonun açılmayacağını düşünüp kapatacakken karşı taraftan bir homurtu geldi.

"Bu saatte ne istiyorsun?" dediğinde saatin farkına vardım. Gece yarını evden çıkmıştık. Henüz 2 saat geçmişti ve hala evden gittiğimizi fark eden yoktu.

"Ruby'le kavga ettik. Ben onu yalnız bıraktım." dedim. Bunu sesli şekilde söyleyince kendimi yumruklama hisseyle dolmuştum. Tekrar otelin girişine doğru döndüğümde indiğim merdivenleri çıkmaya başladım. Gabriel'ın yataktan doğrulduğunu belli eden gıcırtılar duydum. Şuan ondan öğrenmek istediğim tek şey gidebileceğim en yakın barın adresiydi.

"İşleri yoluna koyacağınıza eminim. Her zaman halledersiniz. Kaldır kıçını, kızın yanına dön."

Merdivenlerin ortasında durup dikilmeye devam ederken basamağa tekme attım. Yukarı, odaya dönmekle birini yumruklama arasında bir seçim yapmam gerekiyordu.

"Bana gidebileceğim bir adres ver. Biraz içmem gerekiyor. Belki kavgada çıkarırım." dediğimde kararımı vermiştim. Önce birini yumruklayacaktım.

"Aylardır Los Angeles'ta yaşıyoruz, gidilecek barları bilmediğine beni inandıramazsın."

"Los Angeles'ta değilim." dedim. Hiçbir tepki vermeden nefesini sesli şekilde bıraktı. Yere sürten sandalyenin sesini duydum. Onun, bilgisayarı açıp ayılmasını beklerken üzerime dikilen sorgulayıcı bakışlardan kurtuldum. Otelin görevlileri kararsız halimi ve öfkemi gördüklerinde huzursuz olmuştu ama onlardan birine saldıracak değildim. Bu sefer yumruk attığımda karşılığının gelmesine de ihtiyacım vardı.

Trouble (Crime-II)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin