DİBE BATMIŞ

6.5K 114 27
                                    

Hayatım berbat olmuştu. Gerçekten acınacak haldeydim. Hiç kimsem yoktu. Bir tek Jack... Erkek arkadaşım.O da beni terk etmişti yarım saat önceye kadar ya da bir saat. Şuan zaman kavramından pek emin değilim. 

Kahrolası güneş tenimi yakıp geçiyordu. Ağustos ayı gerçekten de fazla sıcaktı.  Adımlarımı hızlandırarak dar sokakta yol almaya devam ettim. Belki böylelikle biraz da olsa kendime rüzgar yaratabilirdim.

Yorulduğumu anlayınca gözlerimi yerden çekerek etrafıma bakındım. Ha! Bu sokakları daha önce gördüğümü hatırlamıyordum. Lanet oslun ! Önüme bakarak yürümeyi öğrenmeliyim. Büyük ihtimalle yanlış bir sokağa sapmış olmalıydım.

Etrafı daha dikkatli bakarken bir durak arıyordum ama şans her zaman ki gibi bana başka bir tarafından gülüyordu. Sessizce yol almaya başlamışken gölgelik bir yer arıyordum. Yorulmuştum ve bugün hava her zamankinden daha sıcaktı. Güneşin konumuna bakarsak saat öğleni çoktan geçmişti. Alnımdaki terleri elimin tersiyle sildim.

Sonunda küçük bir ağaç bulunca gülümseyip adımlarımı o yöne çevirdim. Ağacın gölgesine oturup derin bir nefes aldım. Sırtımı ağaca yasladığımda ne kadar susadığımı düşündüm. Dilim damağım kurumuştu ama etrafta hiç market görünmüyordu. Lüks evler sırayla dizilmiş ve pahalı arabalar geçip duruyordu yoldan. Burayı nereden hatırlıyorum diye düşünürken gülümsedim. Burası zenginler sokağıydı. Şehrin en zenginleri burada otururdu. Birden yüzümdeki gülümseme soldu. Burası zenginlerin oturduğu bir yerse buradan otobüs falan geçmezdi. Taxıye verecek param da yoktu. Ah! Kimi kandırıyorum ben? Şuan su alacak param bile yoktu.

İşten kavulmuştum bir hafta önce. Dört ya da beş aydır Fransa ile soğuk savaş içindeydik. Bu yüzden iş imkanlerı sıkıntılıydı. Yani anlayacağınız işten tam zamanında kovulmuştum. Neden kovulduğuma gelecek olursak işte orası karışık. Kısacası müşterilerin tacizlerinden bıkıp anlık bir öfkeyle bir müşterinin üzerine soğuk suyu boşaltmıştım. Sonuç olarak da kovulmuştum tabi. Aslına bakacak olursanız ben adama iyilik etmiştim. Bu sıcakta biraz serinlemiş olmuştu. Fena mı? 

Sıkıntıyla oturduğum yerden kalkıp bu sokaktan çıkmak için yürümeye başladım. Hiçbir yeri bilmiyordum. Çağresizce yoluma devam ederken çok büyük bir binanın önünde durdum. Vay canına! Binaya ağzım açık bakakalmıştım. Binayı süzerken kapının yanında bir tabela gözüme ilişti. Eleman aranıyor mu? Tanrım sonunda bana acıdığın için teşekkürler.

Hemen büyük binanın içine girdim. Girdiğim gibi dona kaldım. Dışının iki katı daha gösterişliydi içerisi. Hafif esintiyle gülümsedim Klima mı vardı? Ne saçmalıyorum ben tabi ki vardı. Bu kadar gösterişli bir yerde olmasa şaşırırdım. 

Bunları düşünmeyi bırakıp resepsiyon sandığım yere doğru yürüdüm. Herkes koşuşturuyordu. Giydikleri giysiler buranın ciddi bir makam olduğunu anlatmaya yetiyordu. Yüzümü buruşturup kendi giysilerime baktım. Kısa bir şort giymiştim. Üstümde ise bol bir tişört bulunuyordu. Turuncu olan saçlarımı tepeden toplamıştım. Zaten kendiliğinden dalgalı olduğu için doğal bir görünümü vardı. Pek ciddi görünmüyordum. Tamam hiç ciddi değildim ama bu işe ihtiyacım vardı. Ne olursa olsun deniyecektim.

Resepsiyondaki kadın gözlüklerinin üstünden beni süzerken en masum gülümsememle bakıyordum. '' Ne istemiştiniz?''

Yutkunduktan sonra '' İş için gelmiştim. Eleman arıyormuşsunu.'' dedim zorlukla. Şirin kızı oynuyordum.

Kadın beni daha dikkatli süzerken '' Randevunuz var mıydı?'' diye sordu.

Ne randevusu ? Ah lanet olsun!  '' Şey... Ben anlık kararkla geldim buraya. Randevu almam gerekli miydi?''

Kadın sıkıntıyla nefes aldı. '' Evet gerekli bayan. Şimdi randevu alırsanız haftaya size bir görüşme ayarlayabiliriz.''

Haftaya mı? Olamaz. Benim üç gün sonra kiram ödemem gerekiyor. Yoksa işten olduğu gibi evden de kovulacağım.

Yine o yapmacık şirin gülümsememle kadına bakıp '' Lütfen şimdi bir şeyler yapamaz mısınız? Bu işe çok ihtiyacım var da.'' diye yalvardım.

Kadın omuz silkip '' Benim yapabileceğim bir şey yok bayan.'' dedi

 Resmen çökmüştüm. Yine de teşekkür ettim. Tam kapıdan çıkarken '' Bayan ! Bayan! '' diye bir ses dudum. Bana mı sesleniyorlar diye etrafıma bakınırken bana doğru gelen adamı görünce şaşkınlıktan gözlerim büyüdü. Gerçekten de çok yakışıklıydı. O siyah takım mavi gözlerini ortaya çıkarmıştı.

Adam yanıma gelince '' İş için geldiğinizi duydum. Gelin ofisimde konuşalım.'' dedi.

Şaşkınlığım daha da artarken adamı takip ediyordum. Asansöre bindiğimizde sessizliğimizi koruyorduk. Aman Tanrım! Bu işe alınabilirim değil mi? Hey! Diyelim ki alındım. Ne yapıcağım ben burada. Asistanlık mı? Ama ben asistanlık hakkında hiçbir şey bilemem. Ha! Sürtük olduklarını biliyorum. Yani filmlerde hep öyle olur değil mi?

 Asansör nihayet durduğunda ilk adam çıktı. Ben de arkasından onu takip etmeye başladım. Bir yandan da etrafa göz gezdiriyordum. Odaların camları içini görmeyelim diye özel siyah kaplamalıydı. Neden böyle bir şey yaptıklarını anlam verememiştim.

Nihayet bir odaya girdiğimiz de adam her zamanki yerine oturdu. Patron yeri... Bende ayakta onun konuşmasını bekliyordum. '' Otursana.'' dedi masanın önünde duran koltuklardan birini işaret ederek.

Yavaşça koltupa oturdum. Vay canına ne kadar rahat. Adam beni süzerken tedirginlikle yerimde kıpırdandım. '' Öncelikle bu iş diğer hiçbir işlere benzemediğini öncede söylemek istiyorum bayan ...'' Aceleyle '' Maria. İsmim Maria Hyra.'' dedim adamın lafını keserek. 

Adam yavaşça gülümsedi. '' Benim ismimde Mark Moore. Neyse nerede kalmıştık? Evet, bu iş diğerlerine benzemediğini söylüyordum. Biz bu şirketi üç kardeş yönetiyoruz abim David ve kardeşim Marcus. Hepimizin kendine ait bir asistanı var ama David'in asistanı yaşlandığı için bir kaç gün önce emekliye ayrıldı. Bizde senden onun asistanı olmanı istiyoruz.'' 

Yerimde doğrulurken '' Bu asistanlık işini diğerlerinden farkı ne? '' diye sordum.

Mark gülümsemesini korurken '' Bunu şuan size söyleyemem ama zamanla öğrenceğinizden emin olabilirsiniz.'' dedi.

Gözlerimi kısarak Mark'a bakmaya başladım. '' Ne kadar maaş alacağım?'' 

Mark'ın yüzündeki gülümseme büyürken ''Hafta da iki bin dolar.'' dedi

Gözlerim şaşkınlıkla büyürken '' İki bin dolar mı? '' diye sordum.

Mark başını evet anlamında sallarken '' Bu kadar çok para verdiğinize göre tehlikeli bir iş olmalı.'' diye tahmin yürüttüm.

Mark küçük bir kahkaha attıktan sonra '' Zeki bir kızmışsın Maria. Evet biraz tehlikeli ve gizli bir iş. Eğer kabul edersen bu işi hiç kimseye söylemeyeceksin.'' diye uyardı beni.

Derin bir nefes aldım. '' Birisiyle yatmayacağım değil mi? '' 

Mark'ın küçük kahkahası daha da artınca yanlış bir şey mi söyledim diye düşündüm. Mark kahkahasını kesip bana bakmaya başladı. '' Seni sevdim Maria. Açık sözlü olman güzel ama hayır birisiyle yatmayacaksın. '' Biraz beni süzdükten sonra '' Tabi abimin küçük tacizleri olabilir. Oldukça güzel bir kızsın.''

İltifatı yüzünden kızarsam da gülümsememi süldürdüm. Eski iş yerimde çok fazla tacize uğrardım ve maaşı bunun yanından bile geçemezdi. '' Tamam kabul ediyorum. ''

Mark'ın yüzündeki gülümsemesi büyürken masanın çekmecesinden bir kağıt çıkardı. '' Burada senin işin hakkında kimseye söylememen gerektiği ile ilgili bir kontrat var. İmzalaman yeterli. ''

Mark'ın uzattığı kalemi alıp imzalamam gereken yeri imzaladım. Kime söyleyebilirdim ki? Hiç kimsem yoktu.

Mark kağıdı alıp elini uzattı. '' Aramıza hoş geldin Maria Hyra.'' Bana uzatılan eli sıkıp '' Teşekkürler Mark Moore. '' dedim.

Mark '' Asıl ben teşekkür ederim Maria.'' dedi. Kafamı yavaşça sallayarak odadan çıkmak için yeltendiğimde '' Yarın saat akşam dokuzda başlayabilirsin Maria.'' diye seslendi Mark.

Akşam dokuz mu? Bunu önemsemeyip asansöre doğru yol aldım.

DİBE BATMIŞWhere stories live. Discover now