SÜRPRİZ!

1.1K 62 6
                                    

Gözlerimi boş bir yatakta açınca hiç şaşırmamıştım. Esneyip gülümserken içimde bir mutluluk vardı. Sonunda sevdiğim adamın yanındaydım ve ikimizde yaşıyorduk. Yani teknik olarak yaşıyorduk işte.

Yataktan kalktım. Üstümdeki kokan kıyafetleri çıkardım. Ah! Lanet ama. Burası David'in odasıydı ve ben bunu düşünmeden kıyafetlerimi çıkarmıştım. Of!

Yavaşça kapyı açtım ve koridorda parmak ucumda yürümeye başladım. İç çamaşırlarımla şuan birinin beni görme ihtimali kaçtı acaba?

Hızlı ve sessiz adımlarla odama doğru gitmeye çalışıyordum. ''Çok sexysin bebeğim.''

Marcus'un sesiyle donup kaldım. ''Siktir ya!''

Yavaşça ve utangaç bir şekilde başımı arkaya çevirdim ve Marcus'un yüzünde pis bir sırıtışla beni izlediğini gördüm. 

Hemen önüme döndüm ve zaten yaklaşmış olduğum odama resmen uçtum. Öyle bir koştum ki Marcus'un kahkahasını azcığını duymuştum. O bile yeterdi benim için.

Odama girdiğim gibi kapıyı kapatıp yaslandım. Rezil olmuştum! Şimdi Marcus'un dilinden düşmem. Ah! Siktir!

Bunları düşünmeyi bırakıp -ki sadece bırakmaya çalıştım. Hala kafamda Marcus'a yakalandığımın utanç sahnesi vardı.- giyindim.

Odadan çıktım ve mutfağa doğru yürümeye başladım. Kaç gündür doğru dürüst bir şey yemiyorum.

Mutfağa girdiğimde harika bir kahvaltının beni beklediğini gördüm. Sırtmam yüzümde büyüdü.

Hemen masanın önündeki herhangi bir sandelyeye oturup kızarmış ekmeklerden birini aldım. Üstüne yağ sürerken kapıdan giren Rose'u görünce otuz iki diş gülümsedim. ''Bu kahvaltı muhteşem Rose. Seni seviyorum.''

Bağırmamla Rose kahkaha attı. ''Yavaş ye kızım. Boğulacaksın.''

Hızla ağzımdaki lokmayı çiğnedim ve yuttum. Sandalyeden kalkıp çorba yapan Rose'u kendime döndürüp sarıldım. Tabi ki şaşırmıştı ve kala kaldı öyle.

Gülümseyerek geriye çekilip kalktığım sandalyeye oturdum. ''Fazla mı neşelisin bugün yoksa bana mı öyle geldi?''

Portakal suyumu içtim. '' Seni özledim Rose. Bu yetmez mi?''

Rose'un kıkırdaması kulaklarımı doldururken keyifle gülümsedim. Bir zeytin alıp çekirdeğini çıkarırken kapıdan Marcus'un görmemle çekirdeği yutmam bir oldu.

Öksürürken Rose yanıma gelmişti bile. ''Portakal suyunu iç Maria.''

Hemen portakal suyuyu kafama dikerken Marcus'un kahkahasını duyuyordum. Ona aldırmamaya çalışarak portakal suyumu bitirdim.

Sonunda derin bir nefes alabildiğimde Marcus çoktan yanımdaki sandalyeye oturmuştu. Beni izlediğini hissetsem de hiçbir şey yapmadan domateslerden birini ağzıma attım.

Sonunda doyduğumda yavaşça sandalyeden kalktım ve mutfaktan çıktım. Salona doğru yol alırken arkamdan birinin geldiğini hissedince durdum ve yan gözle beni takip eden Marcus'u gördüm.

Bıkkınca ona döndüm. ''Beni rahat bırakır mısın Marcus?''

Marcus kahkaha atarken başını iki yana salladı. ''Hayır.''

Tek kaşımı kaldırdım. '' O zaman şöyle diyeğim. Beni rahat bırak!''

Marcus başını yine iki yana salladı. ''Bir şartla.''

Sıkıntıyla gözlerimi deviri ne bakışımı attım ona.

Yüzümdeki ifade sayesinde kıkırdayan Marcus ''Benimle dışarıya geleceksin. Eğleneceğiz biraz. Lütfen, lütfen, lütfen...''

DİBE BATMIŞWhere stories live. Discover now