MARK İLE BİR GÜN

1.1K 64 5
                                    

Salonda oturuyordum. Sıkıntıdan ölmek üzereyim! Birkaç saat önce David ve Marcus gitmişlerdi. Mark da kendi odasında işleriyle uğraşıyordu. Günüm pek de iyi gitmiyor anlayacağınız.

Ayağıya kalkıp kapıya doğru yürümeye başladım. ''Ben çıkıyorum Mark!''

Dış kapıyı açıp güneşin gökyüzüne bıraktığı turuncu renge odaklandım. Tanrım! Çok ama çok güzeldi.

Arkamda birini hissettiğimde ürperdim. ''Ben de geliyorum Maria. Yalnız çıkamazsın.''

Sıkıntıdan bir of çektim. Kapıdan çıktıktan sonra Mark arabaya doğru yürümeye başladı. ''Arabayla gitmeyelim Mark. Bu güzel anı yürüyerek her saniyesini hissederek geçirmek istiyorum. ''

Mark bana o beyfendi gülüşlerinden biri yolladı. Başıyla buyur şeklinde aşağıya indirip bana bakmayı sürdürdü.

Kıkırdadım... Bu referansa alışkın değildim. Kimi kandırıyorum? Böyle bir şeyi ilk defa yaşamıştım.

Sokakta yürürken ellerimi ceplerime soktum. Yanımada yürüyen Mark da benim gibi sessiz kalmayı sürdürüyordu.

Sessiz yolculuğumuzun ardından yorulduğumu hissetim. ''Şurada bir kafe var Maria. Gel orada oturalım.''

Başımı aşağıya yukarıya doğru salladım. Kapıdan içeriye girdiğim gibi gözüme ilişen boş masaya yerleştim.

Mark da karşıma oturdu. Başımı cama dayadım. Dışarıda gezen insanlar -ya da vampir mi bilemiyorum-  izlemeye başladım. Küçük bir kasaba gibi olan bu koloniyi gerçekten beğenmiştim. Sessizdi, huzurluydu ve bunlar benim aradığım şeylerdi. Belki ama belki Jack'den kurtulunca burada yaşamalıyım. Tabi David ile.

Peki, o ister mi benimle burada yaşamayı? Ani gelen gerçekle kalbim tekledi. O bir ölümsüzdü. Ben ise bir ölümlü. Ben her geçen gün yaşlanacaktım. O ise ilk günkü gibi yanımda kalacaktı. İyice yaşlanınca benden güzel kızlara, genç kızlara bakıcaktı. Benden iğrenecekti! Ve sonunda ben ölecektim. Hayır! Bunu istemiyorum ama vampir olmakta bana göre değil. Yani kan içmek... Iyk!

Yüzümü buruşturdum bir an. Sonrada yanımıza ne zaman geldiğini bilmediğim garsona döndüm. Genç çocuk Mark'ın siparişini alıyordu.

Mark gence gülümsedi. ''Bir kahve alayım. Şekersiz olsun lütfen.''

Genç oğlan gülümsedi ve elindeki not defterine Mark'ın istediklerini yazdıkdan sonra bana döndüm. Gözleri şaşkınlıkla büyüsede hemen eski hallerini aldılar. Kahve rengi gözlerine anlamsızca baktım. 

Her neyse... ''Ben sandviç alayım. Yanına da bir kahve lütfen. İki şekerli.'' diye siparişimi verdim.

Genç çocuk gittikten sonra Mark'a döndüm. O ise camdan dışarıyı izliyordu. ''Nerissa'ya ne oldu?''

Mark gözlerini bana çevirdi. ''Bunu sana söylemem lazım.''

Kaşlarım şaşkınlıkla kalktı. ''Neden?''

Mark ağzını açmıştı ki garson geldi ve siparişlerimizi getirdi.

Mark sıcak kahvesini yudumlarken ben de sandviçimi yemekle meşguldüm. Ağzımdaki lokmayı çiğnememi kolaylaştırmak adına sıcak kahvemden bir yudum aldım. Ağzımdaki lezzetti ve sıcaklığı hissedince zevkle gülümsedim. 

Sandviçimi bitirince az olan ve soğumuş kahvemi hemen içtim. Gözlerim Mark'a kayınca beni izlediğini gördüm. Bunun yarattığı utançla kızardım. Hayvan gibi yiyişimi izlemişti! Kim olsa utanır.

Koltukta daha fazla yayıldıktan sonra gözlerimi kısıp Mark'a baktım. ''Evet, seni dinliyorum. Neden Nerissa'ya olanları bana anlatamazsın?''

DİBE BATMIŞWhere stories live. Discover now