DEĞİŞİKLİK

891 45 16
                                    

Bacaklarımı kıpırdatma işlemine devam ederken derin bir nefes verdim havaya. Çok sıkılmıştım . Gözlerim ilgisizce salonu tararken eğlenmemi sağlayacak bir şeyler arıyordum. 

Çarprazımdaki ikili koltukta oturan Mark rahatsızca yerinden kıpırdanırken benim oynayan bacaklarıma kaşları çatık bir şekilde bakıyordu. Rahatsız olduğu belliydi ama ben bu işlevi yapmaktan vazgeçmeyecektim.

Salona adının Marcus olduğunu öğrendiğim her zaman gülen adam girince merakla ona çevirdim gözlerimi. O ise kendisine baktığımı görünce omuz silkerek başını iki yana salladı. ''Yok.''

Sinirle nefesimi dışarıya sesli bir şekilde verip kaşlarımı çattım. Öfkemi bacaklarımı daha hızlı sallayarak çıkarmaya çalışırken ''Yeter, Maria. Sallama şu bacaklarını!'' diye sitem etti Mark.

Çenemdeki kas kasılırken Mark'ı duymazdan geldim. Gözlerim üçlü koltuğa yayılmış oturan Marcus'daydı. Onu itina ile süzerken bir şeyler hatırlamak istedim. En ufak bir şey. Aldığım sonuç ise koca bir karanlık.

Marcus oturuşunu düzeltirken rahatsızca kıpırdandı. ''Bana öyle bakma Maria. Merak ettiğini biliyorum. David'in kafasını dağıtmaya ihtiyacı var. Bunu anlamalısın. Bütün olanlar üst üste geldiği yetmiyormuş gibi kendini suçluyor bunun için.''

Kaşlarım eski hallerini alırken gözlerimi yumdum. Birkaç saniye sessizliği dinledikten sonra gözlerimi yavaşça açtım ve telefonuyla oynayan Marcus'a baktım. Ondan yardım alamayacağımı anladığımda umutla gözlerim Mark'a kaydı.

Mark ile göz göze gelince bakışlarımı krem rengindeki duvara diktim. ''Bana neler olduğunu anlatacak mısınız? Bilmeye hakkım var öyle değil mi?''

Birkaç saniye sessizlikten sonra Mark'ın pürüzsüz sesi doldurdu odayı. '' Endişelenme. Bir iki gün sonra hafızan yerine gelecek. Şimdi bütün olanları birden anlatırsak kaldıramazsın. Şu iki gününü sıradan geçir.''

Marcus'un başını sallayıp güldüğünü yan gözle seçebilmiştim. ''Tabi, bizim hayatımızda normal kelimesinin anlamı farklı oluyor.''

Mark kaşlarını çatıp ayıplarcasına Marcus'a bakınca onun yaptığı ise bu bakışları görmezden gelmekti. Ah! Bu Marcus ile iyi anlaştığım kesindi.

Gülümsememe engel olamayarak saçlarımı geriye attım. Daha sonra saçımdan bir tutam alıp onu incelemeye başladım. Turuncu! Saçlarımdan küçüklüğümden beridir nefret ederdim. 

Sıkıntıyla bir iç çekip bakışlarım hala telefonuyla ilgilenen Marcus'a baktım. ''Burada sabah olmuyor mu? Kaç saattir ayaktayız ama güneş doğmadı.''

Marcus başını hafif kaldırıp bana bir bakış attıktan sonra telefonuyla ilgilenmeye devam etti. ''Burada güneş doğmaz. Şuan yerin altındayız.''

Korku ve şaşkınlıkla gözlerim büyürken omurgamdan bir ürperme geçmesiyle titredim. Mark'ın bana bakıp daha sonra Marcus'a baktığını zar zor anlamıştım. ''Her neyse. Bir şey mi olmuştu Maria?''

Dudaklarımı yalayıp Mark'a döndüm. ''Burada kuaför var mı?'' Mark nazikçe bana gülümserken ''Elbette ama eğer oraya gideceksen ikimizden birisinin seninle birlikte gelmesi lazım. Buraları biraz tehlikeli de.'' ded.

Tamam, gerçketen neler gelmiş benim başıma acaba? Derin bir nefes alıp hızla ayağa kalktım. Bunları düşünmenin sırası değildi. Biraz kafamı dağıtmam lazımdı ve kadınlar bunun için kuaföre giderlerdi. Benimde amacım bu.

Bakışlarımı Marcus'da gezdirirken ona baktığımı anlamış ve başını telefonundan kaldırmıştı. ''Ben gelemem. Alexandra ile buluşacağım.''

DİBE BATMIŞDove le storie prendono vita. Scoprilo ora