PARÇALANMA

969 51 4
                                    

İçimde bir boşluk vardı sanki. Her saniye büyüyen bir boşluk. Canımı acıta acıta bedenimde gezinen bir boşluk...

Gözlerim kapalıydı ve açmak istemiyordum. Açarsam yaşayacaklarımdan, duyacaklarımdan korkuyordum. 

Bağ yoktu... Artık BİZ yoktuk... David eskisi gibi olmayacaktı çünkü. Bunu biliyordum. Onu tanıyordum. O lanet, aptal ve ihtiyacım olan bağ sayesinde bana iyi davranıyordu. Bağı kapayınca gerçek kişiliğine bürünüyordu hemen. Şimdi ise aramızda açıp kapattığı bağımız yoktu... Yani şimdi her şey bitmiş miydi?

Alt dudağımın titremesinden ağlayacağımı anlayıp göz yaşlarımı geriye itmek için derin bir nefes aldım. Gözlerimi açıp tavanı izlemeye başladım. Beyaz tavan sanki bana inat temizliğini, saflığını koruyordu.

Tavandan gözlerimi çekip çevreme göz gezdirdim. Yalnızdım... Bundan sonra olacağı gibi. Sanırım buna alışmam gerekti. Ah! Ne saçmalıyorum ben? Ben hiçbir zaman yalnızlığa alışamam.

Yataktan doğruldum ve sızlayan ruhuma inat dik durdum. Bağ olmadığına göre artık burada kalamazdım. Bakire de değildim. David'e yeni bakire kız bile bulmuşlardır.

Sinir ve umutsuzlukla aldığım nefesi geri verip yataktan kalktım. Vücudumu bacaklarım taşıyamıyordu. Bacaklarım titriyor bir esintiyle yıkılacaklarmış gibi duruyordu.

Gözlerimin yandığını kalbimin teklediğini anlayınca her şey için geç kaldığımı anladım. Ağlamaya başlamıştım bir kere...

Yatağın kenarına oturup ellerimle yüzümü kapatım. Hıçkırıklarım her dakika artarken içimdeki boşluk bana inat büyüyor bütün bedenimi kaplıyordu.

Kalbim yaşadığımı belirten bir hızla atıyordu. Yaşamak... Artık ne önemi kalmıştı ki benim için? Her şeyim gitmişti. Yalnızdım siktiğimin hayatında.

Gözlerimin acıdığını hissedince ağlamamak için alt dudağımı ısırmaya başladım. Ellerimi yüzümden çektiğim gibi yataktan da kalktım.

Odadan çıkınca aşağıdan seslerin geldiğini duydum. Mark'ın öfkeli sesini işittiğimde merdivenlerin başında durdum. ''Ne demek istemiyorum? Bu kadar mı duygusuz birisisin David? O kız bizim yüzümüzden çok acı çekti. Şimdi onu böylece yalnız mı bırakalım?''

David mi? Beni istemiyor muydu? Ah! Ne bekliyordum ki? Zaten bunu biliyordum. Yalnızca içimde hiçbir zaman yok edemediğim o lanet umut parçası yüzünden bu kadar yakmıştı canımı bu sözler.

Titreyen bacaklarım Mark'ın bu sözleriyle büyük bir darbe aldılar ve merdivenin ilk basamağına oturup başımı duvara yasladım. Sessizce burnumu çekerken göz yaşlarıma lanet okuyordum.

''Böyle birisi olduğumu biliyorsun Mark. Neden bu kadar tepki gösteriyorsun ki? Bağ yüzünden sümsük bir herife dönüşmüştüm. Şimdi ise gerçek benim. Hem madem kızı bu kadar çok önemsiyorsun al  senin olsun. Yatakta fena sayılmaz.'' dedi David rahatlıkla. Sesi sakindi. Umursamıyormuş gibi...

Kalbimin bir kere daha teklediğini hissettiğimde ağzımdan küçük bir hıçkırık kaçtı. Nasıl söylerdi bunları? Çok az bile olsa sevmemiş miydi beni? Hayat yine bana kötü gülüşünü atarken başımı eğdim.

Birden sert bir ses duyunca şaşkınlık ve korkuyla çevreme bakındım. Hiç kimseyi göremeyince az da olsa rahatladım. Kalbim bir köpek tarafından kovalanıyormuşum gibi hızlı atmaya başlamıştı bile.

''Onun hakkında nasıl böyle iğrenç konuşabilirsin? Kız senin için önemsiz olabilir ama benim için önemli biri David.'' Marcus'un sesi evi inletirken titremiştim.

DİBE BATMIŞOù les histoires vivent. Découvrez maintenant