HAFIZA KAYBI

861 48 0
                                    

Duvara daha çok sinirken Sarah elindeki silahı tehtitkar bir şekilde David'e doğru tutuyordu. Göz yaşlarım  ile dolan gözlerimi kırpamıyordum. Sanki büyülenmiştim ve David'den başkasına bakamıyordum. Onun bordo rengi gözlerine takılı kalmıştım.

David ise benden ayırmıyordu gözlerini yere eğilmiş ve kollarını iki yana açmıştı. Saldırı pozisyonuna benziyordu. Karnımdaki ellerimi daha çok sardılar orayı. Bebeğimize bir şey yapmazdı değil mi?

Gözlerimi sımsıkı yumduğum gibi göz yaşlarım akmaya başlamışken bir ateş sesi duydum. Burnumu çekerek gözlerimi yavaşça açıp etrafa bakındım.

Sarah bir duvarın kenarında baygın bir şekilde yatıyordu. Gözlerim korkuyla irileşirken David'e bakındım.

David'i bana daha yakın bir yerde olup her an üzerime atlayabilir bir vaziyette görünce nefesim kesildi. Karnım kasıldı. Acı karnımdan başlayarak yemek borumdan geçti ve ağzımdan korkunç bir hırıltı olarak çıktı.

Ağzımdan çıkan sesle gözlerimi bir iki defa kırpıştırıp açtım. David'in de benim kadar şaşırdığı belliydi. Bir adım geri atmıştı çünkü.

Ona doğru bir adım atınca şaşkınlığım daha çok arttı. Çünkü bunu ben yapmamıştım. Yani isteyerek olmamıştı. Bir adım daha atınca geriye gitmek istedim ama yapamıyordum. Sanki ben bir kuklaydım ve iplerim bilmediğim birisi tarafından tutuluyordu.

David kaşlarını çatarak hırladı. Benim kadar güçlüydü sesi. Korkuyordum. Hem de deli gibi ama geri adım atamıyordum işte. Ne oluyordu bana?

Boynumdaki acı ve yırtılma hissi ile büyük bir çığlık attım. Bedenimi saran kuvvetli kollardan kurtulmaya çalışsam da her geçen saniye gücüm azalıyordu.

Gözlerim yavaş yavaş kapanıp bedenim karanlığa gömüldü.

Bedenimi yıllardır oynatamıyormuşum gibi geliyordu. O kada zordu ki şuan bu iş... Gözlerimi açmak ışığa kavuşmak istiyordum ama yapamıyordum işte.

Ne olmuştu bana böyle? En son... En son? Ah! Lanet olsun! Hatırlayamıyorum. Ölmüş müydüm acaba? Ölsem bu kadar yorgun hisseder miydim ki? 

Kulaklarıma zorlukla dolduran kelimeleri seçmekle uğraştım bir süre sonra. ''Bu... Olasılık... Çok düşüktü. İmkansız denecek kadar hem de.''

Bu sesi tanıyordum. Çok yakından tanıyordum ama beynim bunu hatırlayamayacak kadar yorgundu. ''Hmm... Bu olmamalıydı! Siktir. Böyle bir şey olmamalıydı Mark!''

Neden bahsediyordular? Mark ismi tanıdık geliyordu ama bir türlü yüzünü hatırlayamıyordum. En son konuşan ses... Sesi kulaklarımı doldurmuş kalbim beynimden önce hatırlamıştı sahibini. Bu yüzden ritmini hızlandırmıştı. Beynim ise karar vermekle meşguldü. Yüzünü seçmekle...

Zihnimde bulanık bir görüntü oluştu. Yeşil gözlerini seçebiliyordum ama yüzü o kadar bulanıktı ki bir insan olduğundan bile şüphe duyuyordum.

Bir tıslama sesi kulakalarıma doldururken ardından başka bir ses araya girdi. ''Ne yapacağız? Maria, ondan vazgeçmez.''

Ardından sıkıntıyla bir nefes verilişi seçtim. Neden vazgeçmeyecektim? Beynimde yankılanan sözlerle bir anlam çıkarmaya çalışsam da bu başımın ağırmasına yol açmıştı.

Bedenimi yavaş yavaş hissetmeye başlamışken ''O zaman onu ikna ederim.'' diye konuştu hatırladığım yeşil gözlerin sahibi.

Sesi kendinden emin ve gür çıkmıştı ki bu benim korkmamı sağlamıştı. ''Maria'yı ikna etsen bile sen vazgeçebilir misin ki ondan David?''

Mark olduğunu anladığım kişi bu soruyu sorarken aklımdan yalnız bir isim geçiyordu. David? İsim o kadar tanıdıktı ki biraz daha kendimi zorlasam hatırlayacaktım ama olmuyordu işte. Bir türlü zihnimdeki resim tamamlanmıyordu.

İçten içe hatırlayamadığım için kendime kızarken bedenimi hisseder olmuştum. Gözlerimi açmak istesem açacağımı biliyordum ve tamamlayamadığım yüzün sahibini görmek için sadece aklım değil bütün benliğimin buna ihtiyacı vardı.

Gözlerim yavaşça açılırken bulanık görmeme bir küfür savurdum. Birkaç dakika bekledikten sonra gözlerim tamamen açılmıştı. Neredeydim ben? Burası tanıdık geliyordu. Hem de çok ama lanet zihnim hatırmamakta kararlıydı sanki.

Sağıma dönmeye çalışırken acıyla inledim. İnlememle birlikte üç adamda bana döndü. Yeşil gözlerin sahibiyle kesişirken gözlerim nefesim kesildi. Zihnimdeki resmin önünden sis dumanları kalktı birden. Sesli bir şekilde yutkundum.

O bana doğru gelirken gözümü kırpmadan onu izledim. Yürüyüşü hızlıydı. Yüzündeki duygular o kadar çok yoğundu ki... Endişe, pişmanlıki, kızgınlık, mutluluk, kararsızlık... Hepsi yeşil gözlerini doldurmuştu. 

Yanıma gelince biraz duraksadıysa da bunu önemsemeyip beni doğrulttu ve kollarını bedenime sardı. İçime dolan huzurla gülümsedim. Onu tam hatırlamasam da bana hissettirdiği duygulardan belliydi benim için önemli olduğu.

Kalbimin ritmini düzeltmek adına derin bir nefes aldıysam da işe yaramadı. Bedenimden kollarını çekerken bunu yapmasını istemedim. Ayrılmasın benden. Hep yanımda kalsın. 

Fazla ayrılmadı sanki beni duymuş gibi. Yüzü yüzümle aynı izadayken durdu. Çenemden tutup göz göze gelmemizi sağladı. ''İyi misin bebeğim?''

Gözlerim gözlerine hapis olurken bir an dudaklarına kaydı. Onu o kadar çok öpmek istemiştim ki bedenim benden izinsiz yaklaşmıştı bile dudaklarına.

O buna karşı çıkmak yerine dudaklarını benimkilerle buluşturunca titredim. Sıcak ve bir o kadar tanıdık dudakları büyük bir istekle yanıt veren dudaklarıma şaşırmıştım. Bedenim bu bedeni tanıyordu. Kalbim onunkiyle aynıydı. Yalnız zihnim... Zihnim onu hatırlamamakta direnç gösteriyordu.

Yavaşça geri çekilirken gözlerimi yumdum ve hatırlamak adına zihnimi kurcaladım. Sonuç birkaç bulanık görüntü olunca gözlerimi açtım.

O kaşlarını çatarak beni süzdü. Acaba anlamış mıydı onu hatırlayamadığımı? ''Ne oldu Maria? Bir şeyin var?''

İlk defa yeşil gözlerinden gözlerimi kaçırdım o an. ''Hatırlamıyorum.'' Fısıldamamla birlikte varlığını unuttuğum odadaki iki adam dikkatini bana vermişti.

O anında doğruldu. Kaşları çatık ve yüzünde iki duygu oluştu. Endişe ve pişmanlık. Ona merakla bakarken o bana aldırmadan arkasına döndü. ''Doktor tam olarak ne demişti Mark?''

Mark dik duruşunu düzelterek bana göz attı. Bakışlarını tekrar David'e çevirdiğinde ''Geçici hafıza kaybı olabilirmiş ama o kadar da uzun sürmezmiş. En fazla üç gün.'' 

Diğer adam ayağa kalkıp derin bir nefes alıp bana buruk bir şekilde gülümsedi. ''Yaşadığımız eğlenceli günleri üç günlüğüne unuttun demek artık bakire olmayan sexy kadın.''

Söylediği şeyle kıkırdadım. Cümleyi tekrar analız ettiğimde yerimden şaşkınlıkla sıçradım. ''Ben bakire değil miyim? Bu nasıl olur?''

Mark ensesini kaşırken David yorgun gözlerini bana çevirdi. Diğer adam ise kahkaha atmakla meşguldu.

David buruk bir şekilde gülümseyip ''Tekrar başlıyoruz o zaman.'' diye mırıldadı. Şaşkınlıkla üç tanımadığım ama tuhaf bir şekilde tanıdık gelen adama göz gezdirdim. Bunların benim hayatımı değiştirdikleri belliydi ama ne kadar bir ölçüde? 

DİBE BATMIŞWhere stories live. Discover now