ÖZLEM

770 42 2
                                    

Yorganıma daha çok sarılıp içine gömüldüm.İlkbaharın getirdiği tatlı soğuklukta bile üşüyordum. Bomboş hissediyordum. Ağlayamıyor, kızamıyor ya da üzülemiyordum. Sadece içimde kocaman boşluk vardı. Bebeğimin doldurduğu boşluk ama artık o da yoktu. Neredeydi? Bana ihtiyacı vardı. Daha yeni doğmuş küçücük bir bebeğin annesine çok ihtiyacı vardı. Benim de ona ihtiyacım vardı. Kokusuna, tenine, varlığını istiyordum.

Doğum anı gözlerimden gitmiyordu bir türlü. O kadar, acılı ve zordu ki... Acıyacağını biliyordum ama bu... Bu çok fazlaydı. Bebeğimin içimden çıkması ruhumdan bir parçanın çıkmasıydı. O kadar acılı ve o kadar huzurluydu ki... Çünkü biliyordum ki o benim kızımdı. Benim ve David'in. Benim kadar inatçı ve babası kadar güçlü... 

Doğum bittiği gibi o kadar rahatladım ki anlatamam. Sonunda cehennem bitmiş, cennete adım atmış gibi hissetmiştim. Karnımda kızımın ağırlığını hissetmiyordum. Boştu... Başımı zorlukla döndürüp kızımı bir hemşirenin aldığını gördüm. Kanlı ve yapış yapış gözüküyordu. Ama benim için dünyanın en güzel şeyiydi. Küçücük gözlerini sımsıkı yummuştu.

O an olan oldu. Hemşire kucağındaki bebeği karanlıktan dolayı göremediğim bir adama verdi. İlk baş David sanmıştım ama adamın narin vücudu David'inkinden çok farklıydı. 

Hemşire iki saniye de çevremdeki herkesi öldürürken çığlık atmak istemiştim ama tek yapabildiğim hızlı hızlı nefesler almaktı. Korkuyla bebeğime baktım. O kadar huzurlu uyuyordu ki bir an her şeyi unuttum. Adamın hareket etmesiyle bebeğim benden uzaklaşmaya başladı. 

Çığlık atmak, kızımı geri almak istiyordum ama yorgunluktan bedenim kıpırdamıyordu. Üzerime biri oturmuş gibiydi. Kalbimden başladı hissizlik ve bütün ruhumu sardı. 

Yattığım yatağa biraz daha sokuldum. Yorgana sımsıkı sarılmıştım. Gözümden bir damla yaş düştü. Kızımı istiyordum. Ruhumdak acıyı atıp, kızımın yanına gitmek istiyordum sadece...

Kapının tıklatılmasıyla yaşlı gözlerim oraya çevrildi. Kapı yavaşça açıldı ve karanlık odayı birden aydınlattı. Işık yüzünden yüzümü buruşturdum. 

Kapıdan içeriye elinde tepsiyle giren Rose'u görünce bakışlarımı yere sabitleyip yüzümdeki ifadesizliği bozmadım.

Rose yanıma gelip oturdu. Tepsiyi kucağına koydu. ''Hadi, Maria. Yemek yemelisin. Çok güç kaybettin.''

Ona cevap vermeden aynı yere bakmaya devam ettim. Hiçbir şey yemek istemiyordum. Bebeğim ne yiyordur acaba? Acaba süt vermişler midir ona? İşkence ediyorlar mıdır benim bebeğime? 

İşkence sahneleri gözümde canlanırken ağzımdan küçük ama şiddetli bir hıçkırık kopup sessizliğe karıştı. Ardındansa gözyaşlarım yanaklarımı ıslatmaya başlamıştı bile. 

Rose'un elini saçlarımda hissedince titredim. Eli yavaşça başımı okşarken dudaklarımı bastırıp hıçkırığımı, ağlamamı bastırmaya çalışıyordum. 

''Ağlama Maria. David kızını bulacak. Lütfen, ona güven miyor musun? Kızını sana getirecek.'' diye fısıldadı Rose. Sesini duymakta çok zorlanmıştım.

Burnumu çekerken gözlerimi Rose'a çevirdim. O da bana bakıyordu. Gözlerindeki şevkati görünce dişlerimi sıktım. Ağlamak istemiyordum. Gidip kızımı bulmak istiyordum ama lanet olsun ki elimden ağlamaktan başka hiçbir şey gelmiyordu.

Hızla üzerimdeki yorganı çektim. Rose bu ani hareketimle gerildi. Onu önemsemeyip yataktan çıktığım gibi odadan çıkmak için hareketlendim. ''Nereye gidiyorsun, Maria?''

DİBE BATMIŞWhere stories live. Discover now