SALDIRI

1.3K 83 3
                                    

Bir müzik sesiyle uyandım. Gözlerim kapanmak istese de şarkı buna engel oluyordu. Sinirle yatağımdan doğrulup bu şarkının nereden geldiğini anlamaya çalıştım ama uyku sersemi olduğum için bunu bulmam zor oldu. Müzik telefonumdan geliyor. Ne telefon mu?!

Hızla telefonumu elime aldım. Kimin durmadan aradığına bakınca Mark yazısını görünce şaşırdım. Gözlerimi açıp kapadım ama yine Mark yazıyordu.

Oflayarak telefonu açtım. ''Hemen buraya gel Maria! Çok acil. Acele et ve direk buraya gel!''

Telefondan başka ses gelmeyince telefonun ekranına baktım. Kapatmış! Neler oluyor? Cidden bir günüm aksiyonsuz geçmiyecek mi? Yine saçmaladım değil mi? Vampirlerle dolu bir işte çalışıyorum. Benim için her gün aksiyon.

Hızla yatağımdan kalkıp altıma bir kot pantolon geçirdim. Üstüme de gardolabımdan bakmadan bir tişört giydim. 

Telefonumu cebime koyduğumda evin anahtarlarını komidinin üzerinden alıp sokaklara attım kendimi.

Tanrı aşkına, saat kaçtı böyle? Güneş daha yeni doğmuş. Lanet olsun! Pis kan emici iblisler! Uyku düzenimin içine ettiler.

Söylenerek taxiye bindim. Acaba ne olmuştu? David'in başına bir şey mi gelmişti? Yoksa beni neden çağırsın ki Mark? Keşke... Keşke David'in orada olduğuna emin olamadığım kalbine bir kazık saplansa.

Dün olanlar için sinirim geçmemişti. Kin tutan biriyim. Ne yapabilirim? Herkes kusursuz değildir.

Taxi gösterişli binanın önüne gelince şoföre parasını verip taxiden indim. Binanın kapısını iç çekerek açtım. Gözlerim ayakkabılarımın üzerinde gezinirken binanın içerisine girdim. Başımı kaldırıp çevreme bakınmaya başladığımda durumun ciddi olduğunu anladım. 

Herkes telaş ve yüzlerinden okunduğu kadarıyla korkmuş bir şekilde etrafta koşuşturuyorlardı. Hadi ama! Burada ne oldu? Etrafa göz gezdirdiğim de sadece telaşlı insanları -ya da vampir mi desem?- görüyordum.

Asansöre bindiğimde ofislerin olduğu kata -on ikinci kat- basıp beklemeye başladım. Gerçekten merak etmiştim. Bu kadar korkucak ne olmuştu burada? Dün hiçbir bok yoktu üsttelik. 

 Asansörden çıktığım gibi Mark'ın ofisine doğru yürümeye başladım. Burası giriş katından daha sessizdi. Hiç kimse yoktu.

Mark'ın ofisinin kapısını tıklattım ama ses yoktu. Birkaç kere daha bu işlemi uygulayınca aynı sonucu aldım. Sonunda tıklatmayı bırakıp içeriye girdiğim de boş olduğunu gördüğüm de kaşlarımı çattım. Hangi cehennemdeydi bu?

Kapıyı sertçe kapatıp arkamı döndüğüm de tam karşımda bir çift kırmızı gözle karşılaşınca çığlık attım. Aman Tanrım! Bu da kim ?

Adam çığlığımdan etkilenmemiş olsa gerek sırıtmaya devam ediyordu. Sırıtması hiç de hoş değildi. Hani olur ya filmler de kötü karekterin sırıtması, işte şuan tam karşımda bunun canlı bir örneği bulunuyor.

Adam ''Merhaba Maria. Ben Benjamin. Belki benden bahsetmişlerdir.'' dedi sırıtmasına devam ederken.

Bir dakika... Benjamin mi? Hafızamı zorladığımda dün akşam Marcus ile konuşmamız aklıma geldi. Benjamin... David'i öldürmeye kalkan adam ama başarısız olmuş. Demek ki o kadar da iyi değil.

Benjamin'i süzdüğümde kırmızı gözleri -ki neden kırmızılar hiç bir fikrim yok- kumral saçları, iri yarı bir adam gördüm. David'den iri birisi. David'i yendiğine şaşmamalı.

Gözlerimi devirip ''Adımı nereden biliyorsun?'' diye sordum. 

Benjamin '' David ile ilgili her şeyi veririm. Burada bir ajanım var. Bana David ile ilgili her şeyi anlatır.'' dedi

Yuh! Gerçekten mi? Nasıl bir boka bastım ben bu işe girerek? Şimdi bu adam beni kesin öldürecek.

Sıkıntıyla nefes alırken '' Ne istiyorsun benden?'' diye sordum.

Benjamin kollarını göğsünde birleştirdi. '' Benim tutsağım olacaksın.'' 

Yok artık! Neden ben? ''Niye?''

Benjamin beni kolumdan tutup sürüklemeye başlamışken ''Çünkü o zaman David'e her istediğimi yapabilirim. Seninle onu tehtit ederek.'' diye açıkladı

Yere adımımı sertçe basınca ikimiz de durduk. Bana şaşkın gözlerle bakmaya başladı. ''Beni boşu boşuna götürme. David benim için hiçbir şey yapmaz.''

Benjamin beni süzdükten sonra tekrar çekiştirmeye başladı. ''Emin ol yapar.''

Kolumu sertçe çekip ondan kurtardım. Lanet! Kolumu moraltmış hayvan. ''Yapmaz! Ben sadece onun gözünde bir enerji içeceğiyim ve sen beni alırsan o başka bir enerji içeceği alır. Umursamaz beni.''

Benjamin birkaç dakika gözlerimin içine baktıktan sonra korkmaya başlamıştım. O kırmızı gözlerden herkes korkardı. Tamam mı?

''Haklısın.'' dedi Benjamin. Dudaklarını büzerek bana doğru bir adım attı. ''O zaman seni öldürmem gerek küçük Maria.''

Şaşkınlık ve korkuyla ona bakıyordum. Gerçekten yapar mıydı bunu? Salak salak konuşma Maria. Tabi ki yapardı.

Ben korkuyla geriye gitmiştim ki o hızla yanıma gelip dişlerini boynuma geçirdi. Büyük bir çığlık attım. ''Yardım edin!''

Bağırmama rağmen hiç kimse gelmemişti. Benjamin bir eliyle beni tutarken -düşmemem ya da kaçmamam için- diğer eliye ağzımı kapattı.

Tanrım! Sonum böyle mi olacaktı? Daha iyi bir son beklerdim. En azından araba çarpsaydı ama yine de böyle ölmeseydim.

Gözlerim kapandı. Ama bilincim açıktı. Sanırım yavaş yavaş ölmek böyle bir şey. Bir yandan huzurlu bir yandan acılı.

Boynumdaki baskı kesilince gözlerimi açmak istedim ama beceremedim. Onun yerine dinlemeye başladım. 

Kırılma sesleri geliyordu. Bir kaç bağrışma da vardı ama anlayamıyordum ne dediklerini. Birisi beni kaldırana dek yerde olduğumu bilmiyordum bile. Birisinin kolları arasındaydım ama kimin?

Kırılma sesleri kesilmişti ama bağırma sesleri vardı. Anladığım kadarıyla bu sefer başka kişiler tarafındandı. Daha dikkatli dinlemeye başladım. '' Lanet olsun David! Onu bulmalıyız demiştim. O ölebilirdi.''

Bu Mark'ın sesiydi. Sinirliydi. Hem de çok fazla. Onu ilk defa sinirli bir şekilde görüyorum. Yani daha doğrusu duyuyorum.

''O kız umrumda bile değil Mark. Bunu biliyorsun.'' Bu David'di. Lanet olsun! Onun umrunda olmadığımı biliyordum ama ondan duymak gerçekten de kalbimi acıtmıştı.

''Hadi ama David! O senin için kanını veriyor. Ölümü göze alıyor.'' diye savunmaya başladı Mark beni.

David'in alaycı kahkahasını duyduğum da kalbim yerinden oynadı. ''Benim için mi? Para için yapıyor bunları Mark. Şimdiye kadar siktirip gitmişti bunun için para almasaydı.''

İşte bu doğru. ''Yeter artık bağrışmayı kesin. Şuan Maria çok kan kaybetti ve onu bir an önce iyileştirmezsek ölücek!'' 

Bağıran ve anladığım kadarıyla kucağında olduğum adam Marcus'tu. Tanrım! O eğlenceli kişiye ne olmuştu? O sert ses ondan mı çıkmıştı? Marcus'tan şimdi kormadım değil.

David'in '' Ne haliniz varsa görün.'' sesini duyduğuma bir kapı çarpma sesi duymam bir oldu. Sanırım gitmişti.

Marcus'un hareket ettiğini aladığım da o rağatlatıcı nefesini kulağımda hissettim. ''İyi olacaksın Maria. Seni iyileştireceğiz.''

Son duyduğum sözler bunlar oldu. Sonra kendimi boşluğa bıraktım. Huzur ve acı dolu bir boşluğa...

DİBE BATMIŞKde žijí příběhy. Začni objevovat