PİŞMANLIK

1.3K 76 5
                                    

Sabah uyandığımda hareketsizce yukarıya baktım. Hiçbir şey düşünmüyordum. Sadece karşımdaki duvarın ne kadar temiz, lekesiz olduğunu ve bunu nasıl başardığı geçiyordu aklımdan.

Birden bire anılar beynimi işgal etmeye başladı. David? Ben? Bakireliğim? Bu üç kelime beynimde yankılanırken dün akşam neler olduğunu düşünüyordum. Bir yanım hatırlamak istemiyordu. Acı çekeceğimi biliyordum ama bunu bile bile anılar zihnime boşaldı.

Hızla yataktan doğrulduğumda çıplak olduğumu görmemle üstümdeki yorganı yere atmam bir oldu. Bacaklarımı kendime doğru çekip sırtımı duvara yasladım. Kafamı iki yana sallayıp ''Hayır, Hayır! Bunu yapmış olamam.'' diye sayıklıyordum.

Yatağın üstündeki kırmızı lekeyi görünce şaşkınlıktan gözlerim büyüdü. Ben... Benim... Bakireliğim? Gözümden bir damla yaş düşünce gözlerimi sıkıca yumup kafamı sertçe arkamdaki duvara vurdum. Bunu yapmış olamazdım. Ama lanet olsun ki yapmıştım. David de buna izin vermişti. Ne bekliyordum ki? Sarhoştum ve kitaplarda olduğu gibi adamın benim üzülmemem için bana dokunmayacağını mı?

David onlara benzemiyordu. Bunu zaten biliyordum. Ama aramızdaki bağ sayesinde belki yumuşar diye düşünmüştüm. Piç herif resmen benim zayıflığımı kullanmıştı!

Hıçkırmaya başladığımda göz yaşlarımda hızlanmaya başladı. Gözümü açıp kırmızı lekeye baktım. Tek suç David'in miydi? Lanet olsun ki hayır!  Neden o kadar çok içmiştim ki? Bir oyun sonucu çok değerli bakireliğimden olmuştum. 

Ellerimle yüzümü kapattığımda bağırmamak için zor tutuyordum kendimi. Şuan çığlık atmak istiyordum. 

Ne kadar zamandır böyle durdum bilmiyorum ama ağlamaktan yorulmuştum. Bağırmamak için de kendimi sıklığımdan dolayı boğazım ve bütün kaslarım acıyordu.

Hızla yataktan kalktım. Banyoya gidip küvedin su ile doldurdum. Küvetteki suya baktım. Su gibi masum değildim. Kirlenmiştim. Elimde hiçbir şey kalmamıştı. Yalnızdım... Yaşamak için bir sebebim yoktu. 

Suyun soğukluğunu hissedince titredim. Küvete yatıp derin bir nefes aldım. Sırtımı küvete dayadım. Her şeyimi elimden aldın David. Ölürsem bir şeyi kaybetmeyeceğim ama sen duygularını -ki olduğundan emin değilim. Büyük ihtimalle yok - kaybedeceksin. Zavallığın ne demek olduğunu anlayacaksın. Hiçbir zaman gülmeyeceksin. Herkes kahkaha atarken sen dışlanacaksın. Hiçbir sürprize heyecanlanmayacaksın. Kısacası sonsuz hayatının hiçbir önemi kalmayacak.

Yüzümde pis bir sırıtış oluştu. Onu öyle görmek isterdim doğrusu. Tek bir hamleyle suyun altına girip beklemeye başladım. Bir süre sonra ciğerlerimde bir baskı oluştu. Ardından ise yanma hissi.... Ölüm hikayelerde yazıldığı gibi kolay değildi. Aksine zor ve acı doluydu. 

Gözlerim zaten suyun altında olduğum için bulanıkken bir siyah perde inmişti. Evet! Ölüyordum. Ne kadar canım acısa da David'in bundan sonraki tatsız hayatını düşünerek mutlu oluyordum. Bana yaşattıklarının çok fazlasını yaşayacaktı. Hak etmişti tüm bunları.

Bilincim kapanırken bir anı geldi gözlerimin önüne.

Küçük bir boy aynasının önüne oturmuş kendimi izliyordum. Tahminen yedi, sekiz yaşlarındayım. Kaşlarımı çatıp saçlarımı süzüyorum. Sonra birden kapı açıkıp annemin gülen yüzü odayı tarıyor. Sonunda beni bulduğunda gülümsemesi artık yanıma oturuyor.  

''Ne yapıyorsun böyle üzgün üzgün?'' diye soruyor bana.

Ben küçük ince kaşlarımı çatıp aynada saçlarıma sinirle baktım. ''Neden saçlarım turuncu renginde anne? Okuldaki kızlar benimle dalga geçiyorlar. Neden onlar gibi değilim anne?''

Annem gülümseyerek saçlarımı okşamaya başladı. ''Evet sen onlardan farklısın Maria. Onlarda bunu kıskandığı için böyle seni üzmeye çalışıyorlar tatlım. Sen özelsin. Diğerleri ne demiş olursa olsun. Sen benim kızınsın işte bu yüzden özlesin. Sakın yanlış anlama beni prensesim. Sırf saçın için değil sen, sen olduğun için özelsin bebeğim. Bu hayatta eğer kendini yalnız ve dışlanmış hissedersen buna tutun. Saçlarına ve ya başka bir şeye değil. Ben ve babana tutun. Çünkü biz her zaman yanında olacağız bebeğim. Şimdi kalk yerden de yemeğe gel. En sevdiğin yemeği yaptım.''

Hızla ayağıya kalkıyorum. Ellerimi çırpıp gülümsüyorum. ''Köfte!''

Aşağıya inerken annem kahkaha atıp arkamdan  geliyor.

Görüntü kaybolurken o zamanlar annemin ne demek istediğini anlayamadığımı düşünüyorum. Açıkcası pek dinlememiştim ama şimdi anlıyorum. Sizleri seviyorum anne ve baba.

Gözlerimi açtığımda yatakta yattığımı fark ettim. Gözlerim bulanık görürken beyaz tavana odaklanmıştım. Birkaç dakika -gözlerim normale gelince- yatağın ucundaki yeşil gözleri görmemle vucüdumun sinirle dolması bir oldu.

Nasıl yani, ölmemiş miydim? Of! Aklıma eskiden yaşadığım o anı gelince derin nefes alıp yataktan doğruldum.

Bornozun üzerimde olduğunu görünce şaşırsam da bir şey demedim. ''Neden yaptın bunu?''

Onun sesini duymam sinirlerimin tekrar bozulmasını sağladı. Öfke dolu bakışlarımı ona yollarken ''Sence?'' diye soru yönelttim.

David şakaklarını ovalamaya başladı. ''Bak. Bunu er ya da geç olacaktı. Dün akşam oldu ve bak ve bence... Yani... Her neyse. Üzülmeyi kes ve bir daha sakın böyle bir şey yapmaya kalkışma.''

Hızla kapıyı açıp çıktığında arkasından öylece bakıyordum. Cidden, bu kadar mıydı? Bakireliğimi aldıktan sonra bunları mı söyleyecekti sadece?

Sinirle ayağıya kalkıp bornoza -hala kimin olduğunu bilmiyorum.- sarıldım.

Odama girip derin bir nefes aldım.  Kendime bir pantolon seçip üstüme de mavi bir gömlek seçtim. İç çamaşır dolabımı açıp siyah iç çamaşırlarımı aldım.

Giyindiğim gibi odamdan çıktım. Merdivenlerden inip mutfağa geçtiğimde Rose'u gördüm. Masada oturuyordu. Benim geldiğimi görünce yanaklarındaki kanı sildi. Evet artık emindim. Vampirler ağladığında kan akıyordu gözlerinden.

Bunu düşünmeyi bırakıp hemen Rose'un yanındaki sandalyeye oturdum. ''Neden ağlıyorsun Rose?''

Rose'un yüzünde buruk bir gülümseme oluştu. ''Sen beni ne kadar endişelendin. Biliyor musun? Sen ölseydin ben çok üzülürdüm kızım. Seni bu kadar az sürede tanıyorum ama sen benim kızım gibisin.''

Rose'un yanağında süzülen kan damlasını silip ona sıkıca sarıldım. Tabi o da bana hemen sarıldı. ''Sen de benim annem gibisin Rose ama bunu yapmamın bir nedeni vardı. Her neyse. Emin ol ki bir daha yapmayacağım.''

Rose'dan ayrıldığım da artık gülümsediğini gördüm. ''Bu olayın David ile bir ilgisi var mı Maria?''

Onun ismini duyduğumda sinirden dişlerimi sıkmaya başlamıştım. Bunu anlamış olacak ki Rose '' Ah! Benim güzel kızım. Sen daha hiçbir şeyin farkında değilsin. ''

Anlamsızca Rose'a bakmaya başladım. Rose'un gülümsemeyi genişlerken ''Bunu David'in söylemesi gerek. Tabi bunu ilk kendisine itiraf etmeli'' dedi ve mutfaktan çıktı.

Şaşkınca arkasından bakarken David'in kendisine itiraf edeceği şeyin ne olduğunu düşünüyordum ve benim nelerden haberim yoktu?

DİBE BATMIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin