BİR ANLIK KIZGINLIK

1.2K 69 6
                                    

Canım sıkıldı! Gerçekten sıkıldım! Bilin bakalım neredeyim ben? Hadi! Tahminler neler? Bir kafe, eski evimde, Yer Altı Şehri'ndeki evimizde... Hepsi yanlış!

Şuan bir toplantının tam ortasındayım! Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Bende oturduğum koltuğa sinmiş sıkıntıdan patlıyorum!

O notu bulduktan sonra hemen Yer Altı Şehri'ne geldik. Marcus olanları David'e anlattı ve iyi bir azar yedim. Şimdi, burada benim suçum ne Tanrım? Soruyorum sana, ne?

Her neyse ben hem David'e olan kızgınlığım hem de Jack'e olan kızgınlığımla ağlama krizine girdim odamda. Her yeri yıktım, dağıttım falan. Rose ve Mark zor durdurmuş beni. Biraz o anılar bulanık. 

Neyse... Bu olaydan bir saat sonra ben tam sakinleşmişken tahmin edin odama kim geldi? BİNGO! David! Salak piç sıkıcı toplantısına benimde gelmem gerektiğini söyledi. Peki, ben ne yaptım? Tabi ki de yine bir sinir krizine girdim ama bu David'e işlemedi. Beni omzuna atarak bu karanlık, içinizi sıkan bir yere getirdi. Bu da yetmiyormuş gibi etrafım siyah takım elbiseli adamlarla dolu! Hepsi David gibiler, ciddi!

Marcus bu durumdan ayrı tabi ki ama istisnalar kaideyi bozmaz. O da benim gibi sıkılıyor sanırım.

Ben neden buradayım peki? Çünkü lanet eski sevgilim şansıma Benjamin'in kardeşi çıktı da o yüzden. Şansımın içine sıçayım!

''Evet Maria?'' Mark'ın sesiyle başımı birbirine geçmiş parmaklarımdan aldım ve ona çevirdim. Çevreme bakındığım da herkesin bana baktığını gördüm. Lanet! Ne sormuşlardı ki? Ben hiçbir şeyi dinlemiyordum.

Mark nazikçe gülümsedi. ''Jack hakkında neler biliyorsun Maria?''

Oh! Seni seviyorum Mark. Soruyu duymadığımı anlayıp tekrarlamıştı sanırım. ''Bakın! Ben hiçbir bok bilmiyorum! Vampir olduğunu bile bilmiyordum! Onun hakkında bütün bildiklerim yalanmış. Neden buradayım? Ha, doğru! Bu herif beni zorla buraya getirdi!''

Sinirli gözlerimle David'e bakmaya başladım. O da benim gibi sinirliydi. Çünkü gözleri kırmızı rengini almışlardı. 

David'in hızla ayağıya kalkmasıyla etraftaki herkes gerildi. Ben ve Marcus hariç. Aksine Marcus David'in bu durumundan zevk alıyormuşçasına sırıtıyordu. Ben ise alışmıştım bu haline. 

Mark David'i kolundan çekerken ''Otur şuraya David. Onunla sonra konuşursun. Şuan bir toplantıdayız.'' diyordu.

Sonunda onun kızgın bakışları galip gelerek gözlerimi kaçırdım. ''Bu yaptığın saygısızlığı çok kötü ödeyeceksin Maria!''

Tamam, onun sesini nadiren böyle duymuştum. İlki Benjamin ile kavga ederken ikincisi de Nerissa'yı kırpaçlarken... Eyvah! Fazla mı ileri gittim acaba? Her şey için çok geçti. David'in bunu unutmayacağını biliyordum.

Hiçbir şey olmamış gibi sırtımı dikleştirdim ve oturduğum koltuğa yaslandım. ''Jack'in yerini bulabildiniz mi?''

Mark'ın sorusuyla etrafta fısıldaşmalar oluştu. ''Kesin sesinizi ve soruya cevap verin!''

David'in bağırmasıyla etraf birden sessizleşti. İşte David farkı!

Benim sağımda oturan bir vampir yutkundu ve yavaşça yerinden doğruldu. ''Hayır, efendim. Arıyoruz her yeri ama heniz bulamadık.''

Adamın cevabı ile daha çok sinirlenen David ''Nasıl bulamazsınız kaç gündür? Kedi kafesinde küçücük bir fare nereye saklanmış olabilir?'' diye sordu. Daha sonra da hızla ayağıya kalktı. ''O fareyi canlı ya da ölü istiyorum. Onu bulun yoksa o değersiz kalplerinizi hiç düşünmeden yerlerinden sökerim. Toplantı bitti. Defolun!''

Bir saniye içinde odada ben, David, Marcus ve Mark kalmıştık. Ne kadar çabuk çıkmışlardı. Şaşkınlıkla gözlerimi bir iki kere kırptım.

''Artık burada kalamayız David. Jack, Maria'nın yerini biliyor.'' dedi Mark sıkıntıyla. Ben bu üç kardeşe ne çok sıkıntı vermiştim böyle ama düşününce bana verdikleri sıkıntının yanından bile geçmezdi.

''Biliyorum Mark. Bu yüzden buradan hemen gidiyoruz.'' dedi David kapıya doğru yürürken.

Kapının kolunu tutmuştu ki arkasına döndü ve göz göze geldik. Ah! Lanet olsun! Onunla gelmemi istiyor.

Uyuşukça yerimden kalktım ve David'in yanına gittim. O ise sertçe kolumdan tutup çekiştirmeye başladı beni.

Sonunda arbaya bindiğimizde şehir çıkışına doğru sürmeye başladı. ''Nereye gidiyoruz?''

David kaşlarını çatarak bana döndü. ''Cehennemin dibine!''

Sorumu yanıtlamamasına aldırmayarak ''Nerissa'ya ne yaptın?'' diye sordum.

O ise yine aynı tonla ''Sana ne?'' diyerek tersledi beni.

Sinirle nefesimi dışarıya verdim. ''Beni tersleyip durma!''

David ise hiçbir şey söylemeden arabayı sürmeye devam etti. Lanet olsun sana piç kurusu! Bu huyundan nefret ediyorum!

Gözlerimi kapattım ve başımı koltuğa yasladım. Ne yapıyorduk biz? Resmen, evli çiftler gibiydik. Halbuki daha sevgili bile değildik ve ben emindim ki David'in damarına biraz daha bassam çok kötü şeyler olacaktı. İlk tanıştığımız günki gibi bana soğuk davranmasını istemiyordum.

Gözlerimi açıp başımı yana çevirdim. Onu dikkatle izliyordum. Kaşları çatılmıştı. Gömleğinin ilk iki düğmesini açmış ve kaslı vucüdunun birazını sergiliyordu. Bu büyük haksızlıktı. Bir iki tane kasını görürken diğerlerini kapaması... Gözleri ise... Ah! İşte David'in en sevdiğim yeriydi onlar. Yeşil çimenleri andırıyorlardı. Kırmızılığı geçmişti. Demek ki kızgınlığı da az da olsa geçmişti.

Onu izlemeye devam ederken ''Özür dilerim.'' diye fısıldadım.

Derin bir nefes alırken göğsünün kalkıp inmesini izledim. Bana dönmeden ''Beni şu aptal inatçılığınla sinir ediyorsun Maria. Neden hiçbir zaman beni dinlemiyorsun ki?'' diye sordu.

Elimi hafif sakalları çıkmış yanağında gezdirdim. ''Biliyorum ve özür dilerim David ama sen de beni sinir ediyorsun. İlla ki senin dediğin olsun istiyorsun. Sana söyledim. Ben senin kuklan değilim. Her istediğini yapamam.''

David başını bana çevirdiğinde elin dudaklarına kaydı. Arabayı durdurdu ve elimi iki elinin arasına aldı. ''Bunu anladım Maria ama her zaman dinle demiyorum. Dinlesen güzel olurdu tabi ama ciddi konularda dinle en azından ve bu konu önemli. O piç kurusu senin eski sevgilin çıktı. Bu lezzetli dudaklara benden önce bakan kişi. Bu temiz kalbe benden önce sahip olan kişi ve bunları gelip benim elimden almasını istemiyorum.''

Ah! David! Böyle romantik konuşma. Sen böyle konuşunca ne diyeceğimi gerçekten bilemiyorum. 

Yüzümde yarım bir sırıtma oluştu. ''Kalbime ilk dokunmamış olabilirsin David ama ruhuma ilk ve son kişisin. Ben... Yani... Bak! Ben... senin gibi konuşamam. Kelimeler güzel bir şekilde çıkmaz ağzımdan ama emin ol ki ben sadece senin olmak istiyorum.''

David elleri arasındaki elimi öptü ve sağ eliyle sıkıca tutup önüne döndü. Arabayı çalıştırdı ve kaldığımız yerden sürmeye başladı. 

Tanrım! Onun suratındaki sırıtma mı? Evet öyle! Onu öyle görünce istemsizce gülümsemekte bulduk kendimi. Yanaklarım kızarmıştı. 

Birleşmiş olan ellerimize baktım. Daha sonra tekrar David'in gülen suratına çevirdim gözlerimi. ''Peki, bu yolculuk ne kadar sürecek ve hala nereye gittiğimizi söylemedin. Yine böyle karanlık bir yere mi gidiyoruz?''

David başını iki yana sallayarak kıkırdadı. ''Çok soru sorduğunun farkında mısın acaba? İlk soruna gelelim. Bir gün sürecek yolculuk . İkinci sorunun cevabı ise hayır. Böyle karanlık değil. Yukarıya çıkıyoruz.. Nereye gideceğimize gelecek olursak... Yer yüzündeki vampir kolonilerinden birine gidiyoruz. Orada kalacağız bir iki gün.''

Başımı anladım anlamında salladım ve esnemeye başladım. David'in yüzü anında bana çevirildi. ''Sen uyu bebeğim.''

Bebeğim diyişiyle otuz iki diş sırıttım. Sırıtmamı zorlukla bastırıp gözlerimi kapadım. Tanrım! Şimdi ne olacak? Bunu düşünmeyi bırakıp kendimi uykunun kollarına attım.

DİBE BATMIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin